"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayatı anlamak

İrfan Süleymanoğlu
08 Ekim 2016, Cumartesi
Hayatın anlamının ne olduğundan bahseder bir çok bilmiş (!) kişi “Ye, iç, zevk et, hayat çok kısa, böylece anlamlanır hayatın.” derler…

“Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim?” sorusu beynini tırmalayan bazıları da, anlamsızlığından bahsederler hayatın… O zaman yemenin, içmenin, zevk ü sefanın da manasını yitirdiğini görmek, ruhî bir anarşiye sürükler bir çoğunu.

Bir başkaları için şöhret ve desinler girer devreye. Amansızca çırpınırlar boş durmadan, ebedî bir ömür yanılgısıyla. Fakat, heyhat! Ne kazandıkları değil, neleri’ kaybettikleri bir şöhret uğruna, seriliverir gözlerinin önüne; o makus dönemecin emareleri belirdiğinde.

Hayatı anladığını veya anlamlandırdığını zannedenler ile hayatı anlamayan tecrübe sahipleri (!) zamansız ve apansız karşılaştığı ölümle, tanışma fırsatı bile bulamadan kabir dönemecini dönmüş bulunurlar; sırtlarına yüklendikleri anlamsız hayatlarının sol omuzlarındaki ağırlığıyla.

“Hayatı tecrübe ettim, fakat ölüme dair hiçbir malûmatım yok, onun için korkuyorum.” diyen nefsin rağmına İlâhî Ferman, sonraki boyutun haritasını veriyor insanoğlunun eline ve önüne seriyor, okusun diye. Aynı zamanda kaybettiklerine ve kaybetme riski bulunan her şeyine onun tarifi ve talimiyle kavuşan, Rehberinin (asm) önderliğinde. O’nunla (asm) çıktığı yolda neyi kaybeder ki insan?

Asgariye çekebilmesi için ölüm korkusunu; onu anlaması ve manasını keşfetmesi gerekir insanın. Ki bilinmezliğin karanlığı incitmesin ruhunu ve kalbini. Bir yılan soğukluğuyla temas etmesin hissiyatına, amansız olarak gördüğü ve hiç bir mesajına ulaşamadığı bilinmezlikler.

Yaratılış gayesini bilmeli insan önce. Bir yolcu olduğunun şuuruna ermeli sonrasında. Ölümün bir kilometre taşı olarak kabrinin başına konulduğunu görmeli bu şuurla. Dünyanın yalancı tezyininin dilenciliğini bırakmalı onurla. Mahiyetinin aynasında Esma-i İlâhî’nin yansımalarını görmeli hayatı boyunca. Ki bilinmezlikler açılsın manasıyla ve imlâsıyla ona…

İnsan fıtraten kendisini rahat hissettiği ya da hissedeceği yere ait olmak ister. Rahatlığı ve bu rahatlığın devam edebileceği bir zaman ve zemini arzular hep. Fıtratında bu vardır. Böyle bir boyutta olmak arzusu vicdanının sesidir aynı zamanda. Vicdanın diliyle ebed, ebed sözcükleri, insan olmanın ve insanca bir dilin sonsuzluğu anlatmaya çalışan ifadesidir kesinlikle.

Kendisini rahat hissedeceği yer, insanın fıtrî bir aidiyetle hedefini belirlemesidir aslında… Ezelî ve ebedî olan ve ya Bakî ente’l-Bakî, ya Bakî ente’l-Bakî ile ifadesini bulan zat-ı Hayy-ı Kayyum’un cilvesine mazhariyetle ortaya bir hakikat çıkıyor ki, ebedî saadet. Bu Hakikat Sarayına, bab-ı ihya ve imate (hayat ve ölümün ifade ettiği mana kapısı) ile girmek kalıyor insana.

Okunma Sayısı: 2539
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı