"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nefs-i Serkeş

İrfan Süleymanoğlu
24 Ağustos 2016, Çarşamba
“Ey nefs-i serkeş!” Üçüncü Söz’deki bu hitap, biri muti-i kanun-u İlâhî, diğeri âsî ve hevâya tâbi insan olan iki yolcudan bahsedilirken kullanılır.

İnatçı, isyan eden, kafa tutan, kendi hevâsından başka hiçbir şeyi kabul etmeyen, muteriz, hedonist, hazzına ve zevkine düşkün, kısacası “emmare” olan (kötülüğü emreden) nefsinin peşinden gidendir. Ve bütün zamanlarda sol yola teşnedir.

Nefsin kalp ve ruha itaat gibi bir görevi vardır aslında. Ama bu görev her zaman ona güç gelir.1 Kendi mesleğini ve davranışlarını hak görür, yanlışlarına karşı hiçbir itirazı kabul etmez ve hiçbir nasihate ihtiyaç duymaz. En sevdiği, serkeşâne dizginini eline alıp dalâlet vadilerinde koşturmaktır. “En müthiş dalâleti, felsefe şakirtleri ve millet-i küfriye ile birlikte Cenâb-ı Hakk’ı tanımamaktadır.”2 

Felsefe şakirtlerinin “halis bir tilmiz” mertebesine çıkmış (!) olanı “bir Firavun’dur.”3 Çünkü, felsefenin “Gayesi, hevesât-ı nefsaniyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyit etmek için bazı lehviyattır.”4 Millet-i küfriyenin zaten tek bir millet olduğu biliniyor. Serkeş nefis millet-i küfriyenin iş ve davranışlarından daima hallenmeye hazır ve nazırdır. İnsanın “Anarşist!” diyeceği geliyor. Nefs-i serkeş = Nefs-i anarşisttir. Niçin büyük cihad nefisle yapılan cihaddır, anlaşılıyor her halde…

İşte serkeş nefs-i emmarenin, felsefe şakirtleri ve millet-i küfriye ile bu ortaklığı, ona küresel ve yöresel deccalizmin taşeronluğunu veriyor. Böylece “Büyük Deccal Şeytan’ın iğvası ve hükmüyle Şeriat-ı İseviye’nin (as) ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe ve Ye’cüc Me’cüc’e zemin hazır eder” iken, “İslâm Deccal’ı olan Süfyan dahi, Şeriat-ı Muhammediye’nin (asm) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ı müteaffine (kokuşmuş hevesler) bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zapt altına alınamaz.”5 hale gelirler.

Beşinci Şuâ’daki yukarıda zikredilen yer, nefs-i serkeşin anarşistliğe teşne olan ahz-ı kabulünü ilginç bir şekilde açıklamaktadır.

Büyük Deccal nefislerin serkeşliğinden faydalanarak Şeriat-ı İseviye’nin ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe meydan verirken; İslâm Deccal’ı olan Süfyan da yine nefislerin serkeşliğinden faydalanarak Şeriat-ı Muhammediye’nin (asm) ebedî bir kısım ahkâmını kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak dehşetli bir anarşistliğe meydan açmaktadır.

 “Süfyan”ın, özellikle nefsin serkeşliğini zapteden hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozması, hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözerek, cebrî serbestiyet (yoldan zorla çıkmasına sebep olmak) ve ayn-ı istibdat (istibdadın ta kendisi olan) bir hürriyet vermek tabirleri ilginç. İnsanı “Abdullah yani Allah’a kul olmak” yerine, heva ve hevesleri ile hazlarına odaklı şeytanî bir serbestiyete (aslında Şeytan’ın esaretine) zorladığı anlaşılmaktadır. Bu durumun açacağı “anarşistliğin” ise “şiddetli bir istibdattan başka zapt altına” alınamıyor olması ise dehşet verici bir durum. Bozulan her rabıta ve çözülen her nuranî zincir birer manevî Cehennem halkası olarak sosyal hayatın başına geçiyor.  “Kork Allah’tan korkmayandan” vaziyetini aldırıyor. 

Bir nizamın esiri olan atomun bütünlüğünü sağlayan rabıtaların kopması ile dehşetli bir tahribat meydana geldiği ve bunun önüne geçilmesinin hemen hemen mümkün olmadığı gibi… Nefs-i serkeşin de nuranî nizamın esiri olmasını sağlayan rabıtalar ve nuranî zincirler tahrip edilirse dehşetli bir anarşistlik meydan alıyor.

Küresel bazda Dünyaya, yöresel bazda İslâm Ülkelerine ve Türkiye’ye bu gözle şöyle bir bakıldığında nüfus-u serkeşin, serkeşane istiklâliyetinin sonuçları dehşetli bir şekilde görünmüyor mu? 

Çare mi? Hem küresel  hem de yöresel anlamda nefsin serkeşliğinin önüne geçmek, yani “Nefs-i emmareyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmaktır.” 6

DİPNOTLAR:

1- Mektubat, s. 684, Yeni Asya Neşriyat 2004.

2- Sözler, s. 100, Yeni Asya Neşriyat 2004.

3-  Sözler, s. 317, Yeni Asya Neşriyat 2004.

4- Sözler, s. 659, Yeni Asya Nerşiyat 2004.

5- Şualar, s. 926, Yeni Asya Neşriyat 2007.

6- Sözler, s. 660, Yeni Asya Neşriyat 2004.

Okunma Sayısı: 6151
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı