"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstünlük denilince

İrfan Süleymanoğlu
29 Nisan 2018, Pazar
Başkalarına karşı kendisini üstün görmek, insanların en büyük zaaflarından birisidir.

Faziletfüruşluk olarak da ifade edilmektedir. Halbuki bu fiili işleyen birisi bile karşısındakinin böyle bir hareketinden nefret duyar, o hareketi sevmez, soğuk karşılar.

Dâvâ adamlarının dikkatlerini rıza makamına tevcih eden İhlâs Risalesi’nde de ‘fazîletfüruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemek’ bir ihlâs düsturu olarak sayılmaktadır. Bu öyle bir hastalıktır ki tevazuun bile içerisine işlemekte ve insana ne yapacağını şaşırttırmaktadır. Ondandır ki, ihlâsın muhafazasında muvaffak olmak için diğer manilerle birlikte bu hususa da azamî dikkat etmek gerekmektedir.

Faziletfüruşluk nev’inden kendinden bahsetmek, ya da kendinden bahsedilmesinden lezzet almak yerine; muhatap olunan insanların durumunu öğrenmek, bu durumu öğrenmeyi onun moral değerlerine hizmet amacıyla kullanmak niyeti asil bir davranış olsa gerek. Böylece muhatap olunan kişi hem memnun olacak, hem de bu davranışı her iki taraf için sadâka ferahlığı sağlayacaktır.

Asrın sahibi de “Sohbet ve te’liflerinde kendine bir kutbü’l-ârifîn ve bir gavsü’l-vâsılîn süsü vermediği için, gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu tertemiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal ulvî gayesini benimsemiştir. (Tarihçe-i Ha- yat, Önsöz).

Bazı zaman olur ki, insanların teveccühlerine muhatap olunur. Gençlik Rehberi Mahkemesi’nde avukatların kendisi hakkındaki senâkâr ifadeleri için Mahkeme Reisine ne demiştir Üstad? “Muh- terem Vekillerimin benim şahsım hakkında söylemiş oldukları sözlere ben lâyık değilim. Ben, Kur’ân ve iman hizmetinde çalışan âciz bir adamım. Başka bir diyeceğim yoktur” (Tarihçe-i hayat, İstanbul Mahkemesi). Böyle teveccüh zamanlarında söylenecek sözlere güzel bir örnek değil midir?

İnsan, “Bende bir marifet olmasa neden insanlar bana karşı böyle rağbet etsinler?” zehabına kapılmamalıdır. Hele de yaşça, makamca ve bilgi birikimi olarak kendinden ilerdeki kişilerin tevec- cühünü gören bir kimse kendini üstün görmek yerine “Aslında bu insanlar beni teşvik etmek için böyle davranıyorlar, onların samimî ifadeleri benim ulaşmam gereken birer hedef…” diye düşünmek durumundadır.

Bilhassa meşveret ortamlarında bu hususlar daha da ehemmiyet kesbetmektedir. Kendi fikirlerinin üstünlüğüne inanan da, onun güzel fikirler ileri sürdüğünü ifade eden de dikkatli olmalıdır. Nitekim böyle durumlarda her iki taraf da söyleyenin değil söylenen fikrin güzelliğine ya da isabetine odaklanmalıdır. Şurası unutulmamalıdır ki her kişinin muhatap olduğu Esma tecellisi farklıdır. 

Suriye taraflarında gerçekleşen Zâtü’s-Selasil Gazvesinde Hazret-i Peygamber (asm) tarafından he-nüz yakın zamanda Müslüman olmuş, ancak bir harp dehası olan Hazret-i Amr İbn’il Âs (ra) komutan olarak tayin edilmiştir. Hazret-i Ebu Ubeyde (ra), Hazret-i Ebubekir (ra), Hazret-i Ömer (ra) gibi Sahabe-i Kiram da onun komutası altındadırlar. Nitekim bu Gazve, Hazret-i Amr İbn’il Âs’ın (ra) maharetli harp taktiklerini icra etmesi ile Allah’ın izni ve yardımıyla, kendilerinden sayıca üstün olunan düşmana karşı kazanılır.

Hazret-i Amr (ra) bu başarıdan dolayı Hazret-i Peygamber’in (asm) huzurunda itibarının yükseleceğini düşünmeye başlar. Çün- kü Resulullah (asm) Hazret-i Ebubekir (ra), Hazret-i Ömer’e (ra)  rağmen komutanlığı ona tevcih etmiş ve bu zevat-ı kiramı onun komutasına vermiştir. Bu gazvedeki başarısının ise şahsında görülen bu üstünlüğü perçin- leyeceğini düşünmektedir.

Bu düşüncelerle Hazret-i Peygamber’in (asm) huzurunda bütün cesaretini toplayarak “Ya Resulallah, en çok kimi seviyorsunuz?” diye sorar. Hazret-i Peygamber “Ebubekir” der. Sonra “Ömer” der. Sırasıyla daha başkalarını da sıralar. Aralarında henüz Amr yoktur. Amr ibn’il-As (ra) ise kendisinin en sona kalacağından endişelenerek sormayı bırakır. 

Harp dehası olması onu, Peygamber sevgisi cihetinde Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer Radıyallahuanhümanın önüne geçirememiştir.

Evet, bir umur-u hayriye, kişinin hayatının gayesini teşkil ediyor olabilir. O umurda uzmanlık derecesindeki mahareti, ya da üstünlüğü onu bulunduğu halk, toplu- luk ya da cemaat içerisinde ayrıcalıklı da kılabilir. 

Her insan maddî ya da manevî herhangi bir makamda çeşitli hallere de kavuşturulmuş olabilir. Ancak bu durum, onun başkalarına hiçbir konuda tahak- küm etmesine, gerek ilmî gerekse de fiilî istibdat uygulamasına gerekçe olamaz.

Okunma Sayısı: 2189
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı