"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünyasında menfî hâllere pek yer vermedi

İslam YAŞAR
23 Şubat 2018, Cuma
Öksüz…

O günlerde emeklemeye başlayan Ali Adnan, hayata ilk adımlarını bu sıfatla birlikte attı. Henüz çevresinde yaşanan hadiseleri anlayacak yaşta olmadığından yaşadığını idrak etmeye başladığı andan itibaren hep yanında gördüğü ve kucağında büyüdüğü Fitnat Hanımı annesi bildi ve ona hep ‘anne’ dedi. 

Babasının itinası, babaannesi Fitnat Hanımın ihtimamı, şefkati ve ablası Melike’nin sevgisi sayesinde öksüz olduğunu pek hissetmeyen Ali Adnan, hayatı acı tatlı hâlleri ile yaşamaya başladığı günlerde, kendisini çok seven ve yetişmesine yardımcı olan halasının vefatı üzerine tattı ikinci memat acısını. 

Bu yeni vefat haberi Ethem Beyin dünyasını karartmaya yetti. Çok sevdiği hanımının ölümünden duyduğu firak acısını atlatamadan kardeşinin de veremden vefat ettiğini öğrenmesi, uzun zamandır çekmesine rağmen gizlemeye çalıştığı verem hastalığının şiddetlenmesine sebep oldu. 

Tıp dilinde tüberküloz, halk arasında ince hastalık denen ve zamanın devasız dertlerinden addedilen verem; yalnız Ali Adnan’ın ailesini, Aydın’ı, İzmir’i değil, İstanbul’u, Osmanlı’yı, hatta bütün İslâm âlemini saran ve dünyanın her tarafında görülen sarî bir illetti. Her gün her yaştan nice insanı canından bezdiriyor, hayatından ediyor, yakınlarını elem, keder içinde bırakıyordu. 

İbrahim Ethem Bey de yakalandığı hastalığın dehşetinin farkındaydı. Canından endişesi, hayattan beklentisi yoktu. Bir yıl kadar önce hanımının vefat etmesi sebebiyle ölüme her zamankinden daha yakın, hatta müheyya idi. Ama çocukları Melike ve Ali Adnan için yaşaması gerektiğini düşünüyor ve tedavi olmak için her çareye baş vurmak istiyordu.

Bu maksatla İzmir’deki büyük hastahanelere gitti, meşhur hekimlere muayene oldu ise de hekimler kendisine ümit vermedi. Bazıları İstanbul’a gitmesini söylerken bazıları orayı da yeterli görmedi ve hastalığın tedavisinin ancak İsviçre’de mümkün olduğunu hatırlatıp oraya gitmesini tavsiye etti. 

İbrahim Ethem’in hayatında verdiği belki de en zor karardı bu. Verem hastalığının, eşinde müşahede ettiği safhaları kendisi de yaşadığı ve geldiği zaman ciğerlerini sökercesine uzun süre devam eden kanlı öksürükleri sıklaştığı için gidişin dönüşünün olmayacağından korkuyordu. 

Bir hayli tereddüt ettikten sonra, annesinin de teşviki ile İsviçre’ye gitmeye karar verdi. Gerekli hazırlıkları yaptı, annesi ile vedalaştıktan sonra çocuklarını kucağına aldı ve ikisini de defalarca öpüp kokladı, ama bir türlü kucağından bırakamadı. 

Kollarını gevşettiği anda onların dipsiz bir boşluğa düşüp kaybolacağını hissediyor ve hiç değilse, kendi ayaklarının üzerinde durup iradeleri ile karar verene kadar ellerinden tutmak, yetiştirip hayata hazırlamak istiyordu. Düşündüklerini yapmasının, ancak iyileştiği takdirde mümkün olacağını bildiğinden onları son kez öpüp kokladı, bağrına bastı ve yola çıktı. 

İlk durak İstanbul’du. Otele yerleştikten sonra bir yandan İsviçre’ye gidiş hazırlıklarını yaparken diğer yandan bazı hastahanelere gidip hastalığın mütehassısı hekimlere muayene oldu. Onlar da bir an önce İsviçre’ye gitmesini tavsiye etmekten başka bir şey yapamadı. 

Bazı hekimler, dilleri ile olmasa bile hâl ve hareketleri ile orada da yapılacak bir şeyin kalmadığını ima eder gibiydi. Onların açıkça söyleyemeseler de ima ve ihsas etmek istedikleri gerçeği başından beri bilen Ethem Bey, ‘Allah’tan ümit kesilmez’ diyerek İsviçre’ye gitme hazırlıklarını tamamladı.

O, sonuna kadar sebeplere teşebbüs etmekte kararlıydı. Ne var ki kader fırsat vermedi. Ethem Bey de hanımı Tevhide Hanımın vefatından bir yıl kadar sonra İstanbul’da veremden öldü. O günün şartlarında nâşını İzmir’e götürmek mümkün olmadığından Merkez Efendi Mezarlığı’na defnedildi. 

Yetim… 

Ali Adnan, daha küçük bir sabi iken, öksüz kalmanın yanı sıra mezkûr sıfatı da taşımaya başladı. Onun yetim kalmasına sebep olan acı haber İzmir’e ulaştığında artık hadiselerin insan hissi üzerinde bıraktığı izleri birbirinden ayırabiliyordu. Bu onun, az da olsa idrak ettiği ilk acıydı. Lâkin tesiri, hayatı boyunca devam edecek bir acı.

O hatırlamasa da daha bir buçuk yaşında iken annesi vefat ettiği için hayat-memat mücadelesine memat mânâsı taşıyan elim bir hadise ile başlayan Ali Adnan’ın serencamında, babasının ölmesi üzerine memat büyük bir hamle daha yaptı ve hayatın derinden sarsılmasına sebep oldu. 

Kendisi de verem hastası olan Fitnat Hanımın, kadere teslimiyetin tesellisi ile gösterdiği metanet sayesinde Ali Adnan ömrünün bu safhasını da atlattı. Etrafındaki sevimli simaların, sararıp solarak ard arda kaybolması, onun ablası Melike’ye gittikçe artan büyük bir sevgi ile bağlanmasını sağladı. 

Bu sevgi, âdetâ boz bulanık sel akışını andıran memat hadiseleri arasında onun hayata tutunmasını sağlayan bir dal gibiydi. Zayıf, ince hasta bir dal. Melike sayesinde gelen son memat darbesini de savuşturan Ali Adnan, artık tek başına sokağa çıkıp oynayacak yaşa geldiğinden mahallede yeni arkadaşlar edindi, onlarla çeşitli oyunlar oynayarak vakit geçirdi.

Fakat ablası ile birlikte olmayı, gezmeyi, oynamayı hiçbir şeye değişmedi. Babaanneleri Fitnat Hanım da onların arasındaki sevgi bağının güçlenmesi için her türlü zemini hazırladı. Fırsat buldukça onları Aydın’daki çiftliğe götürdü ve annesinin akrabaları ile tanıştırıp çiftliğe âşinâ olmalarını sağladı. 

Hayat-memat mücadelesinde yaşanan her günün kazanç sayıldığı o sıkıntılı zamanlarda Ali Adnan yalnız günler, aylar, yıllar kazanmadı. Onlarla birlikte kendisine hayatta lâzım olacak bilgi, görgü, sevgi, saygı, tecrübe, farklı çevreler ve yeni arkadaşlar da kazandı. 

Bu arada herkes gibi o da zaman zaman sevindi üzüldü, güldü ağladı, hastalandı iyileşti, etrafında olup bitenlerin farkına vardı. Acıyı mutluluğu tattı, varlığı yokluğu gördü, iyiyi kötüyü ayırdı, hayatı mematı idrak etti ve hayatın mânâsını anlayıp yaşamanın hazzını aldı. 

Hayat sadece bunlardan ibaret değildi aslında. Etrafında adavet, husûmet, kin, düşmanlık, kıskançlık, öfke, kızgınlık, kırgınlık, dargınlık gibi nâhoş hadiseler yaşanıyor, sevimsiz hareketler yapılıyordu. Ali Adnan dünyasında menfî hâllere pek yer vermedi. Öyle menfi hadiselerle karşılaştıkça müsbetini yapmayı ihtiyat edindi ve sakin, yumuşak huylu, iyi niyetli, merhametli, hisli, ümitli bir karaktere büründü. 

Fitnat Hamının himayesi, ablası Melike’nin sevgisi ve kendi iradesi ile yeni hayat hamleleri yapacağı altı yaşı civarına geldiğinde, ilk defa bütün yönleri ile idrak ederek bir kere daha yaşadı ölüm hadisesini. Ablası Melike de uzun süredir çektiği verem hastalığından kurtulamayarak vefat etti. 

Ali Adnan hayata sımsıkı sarılsa da memat muhtevalı hadiseler bir türlü onun peşini bırakmıyordu. Bebek iken öksüz olan, sabi iken yetim kalan Ali Adnan’ın hayatına, ablasının ölümü ile yeni ve farklı bir sıfat daha girdi.

Okunma Sayısı: 1686
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    23.2.2018 08:53:46

    Muhterem Kardeşim, "Melike sayesinde gelen son memat darbesini de savuşturan Ali Adnan..." ifadesi şu şekilde olsa daha mı güzel olurdu? "gelen son memat darbesini de Melike sayesinde savuşturan Ali Adnan..." Bâki selamlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı