"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ona dînî bilgiler öğretti, ahlâkî değerler aşıladı

İslam YAŞAR
24 Şubat 2018, Cumartesi
Demokrat Başbakan - 4 - İslam Yaşar'ın Kaleminden...

Çiftliğin işleyişini düzene sokarak iyi gelir elde eden Menderes'in Babaannesi Fitnat Hanım, torununun yetişmesi için hiçbir masraftan kaçmadı. Ona dînî bilgiler öğretti, ahlâkî değerler aşıladı.

Yalnızlık… 

Sekiz on yıl gibi kısa bir zaman içinde, Tevhide-Ethem çiftinin dört kişilik ailesinden sadece bir kişi hayatta kalmıştı, Ali Adnan. O da babaannesi Fitnat Hanımın himayesi sayesinde. Ailenin diğer fertlerini ard arda aralarından alan verem illeti zaman zaman onlarda da nüksettiğinden ikisi de hayattan ziyade ölüme yakın duruyordu. 

Adnan bu gerçeği tam idrak edemese de Fitnat Hanım olanların ve olacakların farkındaydı. Ailede bakacağı insan azaldıkça himmeti, gayreti arttı. O da bütün himmetini torununa hasretti. Kıt imkânlarına rağmen onu sağlıklı bir şekilde yetiştirmeye ve bilgi, görgü, anlayış, sahiplenme şuuru gibi yaşadıkça lâzım olacak güzel hasletler kazandırarak hayata hazırlamaya çalıştı.

O sırada ortaya çıktı miras meselesi. Bölgenin asayişinin sağlanmasında mühim rol oynayan Hacı Ali Paşa’nın, Rum çeteleri tarafından pusuya düşürülerek öldürülmesi üzerine mirası çocukları arasında paylaşılmış, iki oğlu Tire’deki verimli arazileri alırken kızı Tevhide Hanıma verilen Aydın’daki Çakırbeyli Çiftliği de onun yegâne varisi olan Adnan’a intikal etmişti.

Ali Adnan’ın dayıları, çocuğun küçük olduğunu, babaannesinin iyi bakmadığını iddia ederek vasisi olmak için dâvâ açtı. Öksüz ve yetim haklarını koruyan Eytam idaresi hâkimi, karar vermeden önce çocuğu görmek istedi. 

Çocuk yanına getirilince ona ‘kimin yanında kalmak istiyorsun?’ diye sordu. Ali Adnan’ın, bir şey söylemeden ‘anne’ dediği ve öyle bildiği babaannesine doğru koşması üzerine hâkim Fitnat Hanımı vasisi tayin etti. 

Müşfik, mütedeyyin, müteşebbis, ileri görüşlü ve kararlı bir Osmanlı hanımefendisi olan Fitnat Hanım, çiftliğin bütün gelirlerini torununun sağlıklı yetişmesi ve çok iyi bir eğitim alması için kullandı. Bir yandan ona hususî hocalar tutarken, diğer yandan her vesileyle çiftliği nazara vererek ona toprak sevgisi ve vatana, millete hizmet şuuru aşılamaya çalıştı. 

Maziyi hatırladıkça hep hüzünlenir, çoğu zaman da gizli gizli ağlardı Fitnat Hanım. Torununa babasından, ablasından, atalarından, çiftlikten bahsederken yine duygulandı. Hislerine hakim olamayınca da odasına gidip içli içli ağlamaya başladı. 

O, gönlüne gömdüğü ve ancak yalnız kaldığı zamanlar yaşamaya çalıştığı acılarını, hüzünlerini, hicranlarını torununa hissettirmek istemediği için odasına gitse de onu öyle üzgün görmeye alışkın olmayan Ali Adnan merakla odasına gidip yanına oturdu.

“Ne oldu anne, neden ağlıyorsun?” dedi.

‘Anne’ hitabı, Fitnat Hanımın duygularını dağlayan hatıra korunu harlandırmaya yetti. Soruyu vesile kılarak uzun zamandır düşündüğü şeyi yapmaya karar verdi. Biraz sakinleştikten sonra torununu karşısına aldı. Ona kendisinin annesi değil babaannesi olduğunu söyleyerek geçmişte yaşananları bir bir anlattı. 

Ali Adnan için hayatının akışını değiştirecek hayatî bilgilerdi bunlar. Hassas, içli, duygulu bir fıtrata sahip olduğundan o ana kadar annesi bildiği babaannesinin anlattıklarını içi yanarak, gönlü kanayarak dinlese de yılmadı, yıkılmadı. Öğrendiği hayat tecrübesini hayat hamlesi yapmaya karar verdi. 

O hayat-memat mücadelesinde yeni hayat hamleleri yapmaya hazırlanırken mematı hatırlatan hadise tam o günlerde vuku buldu. Ali Adnan’da, veremi tedai ettiren bazı hastalık emareleri tezahür edince Fitnat Hanım hemen eve bir hekim çağırdı. 

“Bu çocuğu mutlaka bol güneşli, temiz havalı, ferah bir yere taşıman lâzım. Kimseye itimat etme. Çocuğun dikkatli bakıma ihtiyacı var. Eğer bu rutubetli, güneşsiz, dar sokakta yaşamaya devam ederseniz bu da diğerlerinin yanına gider.” (Erdal Şen. Bir Yiğit Vardı, Yitik Hazine Yayınları s: 24) 

Sahasının mütehassısı olan hekimin, çocuğu muayene edip evin şartlarına baktıktan sonra, sert ve kararlı ses tonu ile söylediği ifadeler Fitnat Hanımı harekete geçirmeye yetti. Hemen gitti, Alaybey semtinde deniz kenarında yalıyı andıran güzel bir ev kiralayıp oraya taşındı.

İzmir’in en seçkin semtindeki bu farklı muhit ve yeni mekân, Ali Adnan’ın sağlığının kısa zamanda düzelmesinin yanı sıra arkadaş çevresinin değişmesine ve o zamana kadar kendisinin bile farkına varmadığı bazı istidatlarının gelişmesine vesile oldu. 

Kıyıdan denizin içine doğru uzanan küçük bir iskelesi olan yalıda Ali Adnan ilk olarak denizi keşfetti. Bilhassa yüzmeyi öğrendikten sonra zamanının çoğunu denizde geçirdi. Yüzme, kürek çekme, yelken açma, derine dalma gibi denizle ilgili spor dallarında, ileride profesyonel müsabakalara çıkacak kadar kendisini geliştirdi.

İçinde bulunduğu yeni arkadaş çevresi, eski muhittekilere nazaran kültür seviyesi yüksek, varlıklı, eğitimli, itina ile yetiştirilmiş gençlerden meydana geliyordu. Bilhassa Muzaffer Arel, Rıfat Kadızade, Nusret Dülger, Hasan Şevket Adalan gibi istikbal vadeden gençlerle konuştukça daha önce dikkatini çekmeyen sahaların varlığını fark edip bilmediği pek çok şeyi öğrenerek muteber sıfatlar kazanmaya başladı.

Yürüyüş yapmak, bisiklete binmek, bilardo oynamak, futbol maçlarına çıkmak gibi kara sporu addedilen çeşitli sahalarda da kabiliyetlerini geliştirdi. Futbolda gösterdiği başarı sayesinde İzmir’in meşhur takımlarından olan ve azınlıkların futbol kulüplerine mukabele etmek maksadıyla kurulan Karşıyaka Futbol Takımı’nda ekseriyetle santrafor olarak maçlara çıktı. İhtiyaç hasıl olduğunda kaleye de geçti ve oynadığı her mevkiin hakkını verdi. 

Adnan’ın içinde yaşadığı yeni çevre ve kabiliyetli olduğunu hissederek girip başarılı olduğu bütün spor dalları, aslında oldukça masraflı meşguliyetlerdi. Annesi Tevhide Hanım’dan miras kalan Çakırbeyli Çiftliği olmasa o muhitte yaşayamaz ve ilgilendiği sporların pek çoğunu yapamazdı. 

Çiftliğin işleyişini düzene sokarak iyi gelir elde eden Fitnat Hanım, torununun yetişmesi için hiçbir masraftan kaçmadı. Ona dînî bilgiler öğretti, ahlâkî değerler aşıladı. İstediği spor dallarına gitmesini sağladı, her gün cebine bol miktarda harçlık koydu. O da kendisine verilen imkânları istismar etmeyerek yerli yerinde kullanmayı başardı.

Ali Adnan mektebe gitme yaşına geldiğinde babaannesi onu 1910 yılında şehrin en iyi mekteplerinden biri sayılan İttihad ve Terakki İdadisi’ne gönderdi. İdadî onun yalnız bilgisini arttırıp içtimaî çevresini genişletmekle kalmadı, fikir dünyasını geliştirip his ve hayal âlemini hareketlendirdi. Babaannesinin yıllar boyu itina ile yaptığı dinî telkinlere idadideki bazı hocaların millî tesirleri de eklenince hızla temayüz etti. 

İdadinin daha ilk yıllarında fark etti yabancı dillere olan ilgisini. Bilhassa İngilizceyi öğrenmek istiyordu. İdadide yabancı dil eğitimine fazla ehemmiyet verilmediğinden şehirdeki okulları araştırdı. Buca’daki Amerikan Koleji’nin çok iyi İngilizce eğitimi verdiğini öğrenince oraya gitmeye karar verdi. 

Kararını babaannesine söyleyince o henüz on bir, on iki yaşlarında olan torununun geleceğini etkileyecek olan böyle bir karar vermesine sevindi ise de, kolejde eğitim dili İngilizce olduğundan ona İngilizce bilmediğini hatırlattı. Adnan oradaki hocalardan birinin, okul açılıncaya kadar kendisine İngilizce dersi vereceğini söyleyince teşebbüsünü takdir etti ve o okula kaydını yaptırdı. 

Ekseriyetle fen bilimlerinin öğretildiği ve her sabah soğuk su ile duş alarak güne başlamanın kural hâline getirildiği kolejde yatılı olarak okumaya başlayan Adnan hem bilgisini geliştirdi, hem dil öğrendi, hem de hayat boyu uygulayacağı faydalı alışkanlıklar kazandı. 

Okulda bazı hocaların misyonerlik faaliyetleri yaptığını fark edince rahatsız oldu. Meseleyi önce samimî birkaç arkadaşı ile görüşen Adnan, onların da bu faaliyetten rahatsız olduklarını görünce, onlarla birlikte İttihadçıların İzmir şubesine giderek şikâyette bulundu. 

İttihad ve Terakki Partisi’nin İzmir sekreteri Mahmud Celal, gençlerin şikâyetlerini bizzat kendisi dinledi. O yaştaki gençlerin millî dinî değerlerine bağlılıklarını takdir etti, medenî cesaretlerine hayran kaldı ve kolej yönetiminin uyarılacağını söyledi. 

Bu şikâyet, Ali Adnan’ın ilk içtimaî ve siyasî faaliyeti idi. Rahatsız olduğu meseleyi, şikâyet safhasına gelinceye kadar kendi içinde düşünüp değerlendirmesi, arkadaşları ile istişare etmesi, fıtratındaki liderlik vasfının ortaya çıkıp gelişmesine vesile oldu. 

Milletin dinî itikadına ve içtimaî bütünlüğüne zarar vereceğini düşündüğü misyonerlik faaliyetlerine mani olmak için arkadaşları ile teşkilâtlanıp fevrî ve menfî hareket etmek yerine, şehrin siyasî otoritesine müracaat etmesi de meseleyi sadece Buca’daki koleje münhasır saymamasının, memleketteki diğer yabancı okullarda da olabileceğini nazara alarak hepsine müdahale edilmesini istemesinin tezahürü idi. 

Bu vesile ile tanıştı İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin İzmir İl başkanı Mahmud Celal Beyle. Dinî hassasiyeti, millî samimiyeti, medenî cesareti, muknî konuşması ve makûl hareketi ile daha reşid yaşına gelmeden; ileride Bayar soyadını alıp parti başkanlığı, milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı makamlarına gelecek olan bir siyasî şahsiyetin dikkatini çekti. 

O yıllarda Birinci Cihan Harbi bütün şiddetiyle devam ediyordu. Dokuz cephede yedi düvelle savaşan Osmanlı Devleti de bir bakıma hayat-memat mücadelesi veriyordu. Düşman askerlerinin Çanakkale’de karaya çıkması üzerine, devletin varlığının devamını genç nesillerin cepheye gönderilmesinde gören Sultan Reşat, yaşı yetmese bile bedeni gelişkin olan 1315 doğumlu gençlerin de silâh altına alınması için ferman çıkarmıştı. 

O zamana kadar hayatında pek çok memat hadisesi yaşayan, en yakınındaki insanların öldüğünü görüp kendisi de birkaç kere ölümden dönmesine rağmen, her seferinde mühim hayat hamleleri yaparak başarılı olan Ali Adnan; devletin ve milletin memata doğru sürüklendiğini görünce askere yazılmak istedi.

İsteğini babaannesine söylediğinde Fitnat Hanım onun böyle bir karar vermesine sevindi. Lâkin henüz yaşının on yedi olması, bedenen gelişmiş görünse de vücudunun zayıflığı ve bazı müzmin hastalıklara müptela olması yüzünden tahsilini yarım bırakıp askere gitme kararını tereddütle karşıladı. O, zor da olsa babaannesini ikna etti ve ihtiyat zabiti eğitimi almak üzere İstanbul’a gitti. 

Sirkeci’de, daha önce tedavi olmak için gelen babasının da kaldığı meşhur Meserret Oteli’nde konakladıktan sonra Erenköy İhtiyat Zabiti Talimgâhı’nda askerî eğitime başladı. Çalışkanlığı, zekâsı, tahsilli oluşu ve iyi derecede İngilizce bilmesi onu talimgâhın en başarılı talebelerinden biri hâline getirdi. 

Okunma Sayısı: 2170
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı