"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’un basımını kim engelledi?

İslam YAŞAR
17 Mart 2018, Cumartesi
-Demokrat Başbakan - İslâm Yaşar’ın Kaleminden... -25-

Menderes, “Tamam Tahsin (TOLA) Bey. Hemen faaliyete geçin Diyanet İşlerine gidin, Eyüp Sabri Efendi ile görüşün, Risâle-i Nurlar’ı neşretsin” dediği halde Diyanet Reisi Eyüp Sabri Efendi tekrar başbakanlıĞa gider, ama müsteşar A. Salih Korur onun maksadını öğrenince Adnan Beyle görüşmesine mani olur ve risalelerin Diyanet tarafından basılması engellenir.

O sırada geldi Isparta milletvekilleri Tahsin Tola ve İrfan Aksu. Bunu haber alınca hemen masasından kalktı ve onları ayakta karşıladı. Kısa bir hoş beş ve hal hatır sohbetinin ardından Tahsin Bey, Said Nursî’nin selâmını söyledi ve Risâle-i Nurlar’ın Diyanet tarafından neşredilmesini istediğini bildirdi. 

Selâmı hürmetle alan, hâlini hatırını soran ve mukabil selâm söyleyen Menderes herhangi bir itiraz emaresi göstermedi. Risâle-i Nur’un muhtevasını bildiğini, neşredilmesini kendisinin de istediğini ima eden kararlı tavır vardı ses tonunda ve hareketlerinde.

“Tamam Tahsin Bey. Bu hususta ben de sizi vazifelendiriyorum. Hemen faaliyete geçin Diyanet İşlerine gidin, Eyüp Sabri Efendi ile görüşün, Risâle-i Nurları neşretsin.” (Son Şahitler c: 1 s: 153 ) 

Başbakandan bu talimatı alınca Diyanete giden Tahsin Tola, Diyanet Reisi Eyüp Sabri Efendiye başbakanın talimatını anlattı. Adnan Menderes’le bizzat görüşmeden öyle bir teşebbüste bulunamayacağını söyleyen Sabri Efendi meseleyi görüşmek maksadıyla baş- bakanlığa gitti.

Başbakanlık müsteşarının yaptığı

Eyüp Sabri Efendiye niçin geldiğini soran başbakanlık müsteşarı A. Salih Korur, onun maksadını öğrenince Adnan Beyle görüşmesine mani oldu. O eserlerin Diyanet tarafından basılmaması için müellifinin Said Nursî olmasının yeteceğini söyleyerek teşebbüsten vazgeçirdi. 

Diyanet İşleri Reisi ile meseleyi tekrar görüşmeye geldiğinde bunları öğrenen Tahsin Bey, Isparta’ya giderek olanları Bediüzzaman’a anlattı. Ondan Risâle-i Nurlar’ın Lâtin harflerine çevrilerek basılması için izin aldı ve Ankara’ya gelip Nur Talebelerine bilgi verdi.

Atıf Ural, Said Özdemir, Mustafa Türkmenoğlu, Ahmed Aytimur, Mehmed Fırıncı, M. Emin Birinci gibi Nur Talebelerinin Lâtin harflerine çevirerek bastıkları formalar Said Nursî’ye gönderildi. Onun tashihinden geçen risâleler hızla matbaalarda neşredilmeye başlandı. 

Şayet Diyanet İşleri Reisi Başbakandan talimat alınca Risâleleri neşretme cesareti gös- terebilseydi veya başbakanlık müsteşarı onun görüşmesine mani olmasa ve Risâle-i Nurlar Diyanet tarafından da neşredilseydi, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini ile ba- rıştığını gösteren devlet, çağın Kur’ân tefsiri olan Risâleleri neşrederek milletin dinini doğru bir kaynaktan öğrenmesini sağlayacaktı. 

Bu sayede Türkiye’de tahakkuk eden din, devlet, millet kaynaşması vesilesiyle millet de, devlet de dini doğru bir şekilde yaşayıp içtimaî huzuru sağlayarak İslâm âlemine emsâl, insanlığa örnek olacaktı. 

Yıl 1956

“Dünya çapındaki büyük şerefe ve en muazzam İslâmî hizmete ancak yeni hükümet mazhar olabilmiş ve büyük bir anlayış göstererek Risâle-i Nurlar’ın matbaalarda 1956 senesinde basılmasına sebep olmakla millet-i İslâmiyenin büyük bir teveccühünü kazanmakla kuvvetini çok fazla arttırmak muvaffakiyetini elde etmiştir.” ( a.g.e. s: 327 )

Mezkûr bahsin haşiyesinde bu sözlerle de ifade edildiği gibi hükümet Risâle-i Nurlar’ın neşrine resmen izin vermenin yanı sıra kâğıt temininde kolaylıklar göstererek yardımcı olmaya çalıştı ise de devlet bünyesinde varlığını koruyan Halk Partili kadrolar, Risâle-i Nurlar’a yasak yayın muamelesi yaptı. Elinde risâle bulunduranları, evinde Nur dersi yapanları yakalayıp hapse atarak Nur’un intişarına set çekmeye çalıştı.  

 Adnan Menderes, bu hususta kasıtlı kasıtsız yapılan baskıların ve yaşanan hadiselerin pek çoğundan haberdar değildi. O günlerde devleti kurumlaştırma çabası içindeydi. 

Saldırılar karşısında yılmadı

Menderes’in yaptığı büyük hizmet hamlelerinden biri de eğitim sahasında idi. Her köye olmasa bile merkezî köylere ilkokul, ekser kasabalara ortaokul, illere ve ilçelere lise, merkezî şehirlere imam hatip okulları yaptırdı. Memleketteki ilkokul, ortaokul sayısını iki misline, lise sayısını dört misline çıkardı.

Bunları yaparken yalnız Halk Partisi’nin veya diğer muhalefet partilerinin değil, kendi kabinesinden bazı hükümet üyelerinin, Demokrat Partili pek çok idarecinin, milletvekilinin ve onları destekleyen gazetelerin, dergilerin de hakarete varan ağır saldırılarına maruz kaldı ise de yılmadı. 

Kıbrıs’a özel önem

Memlekete hizmet sadece yurt içinde yapılan faaliyetlerden ibaret değildi elbette. Dış politika denen milletler arası münasebetlerde de memleketin menfaatlerini korumak; Türkiye’nin sınırları dışında kalmış Türkleri ve Müslümanları kollamak da hükümetin aslî vazifeleri arasında idi.

Bu hususta ilk mühim adımı, Kıbrıs Türklerine hususî bir itina gösteren Fatin Rüştü Zorlu’yu dışişlerinden sorumdu devlet bakanı yaparak attı. Menderes’in, Kıbrıs görüşmeleri için Londra’ya gidecek Türk heyetinin şerefine verdiği yemekte yaptığı konuşmada Makaryos’tan ‘kasaba papazı’ diye söz etmesi, Yunanlılar için ‘Yunanlılar Polatlı önlerinde ne arıyorlardı? Tarihten ders almadılar mı? Gerekirse derslerini yine veririz‘ demesi, heyetin meseleyi sahiplenme şuurunu arttırdı.

2 Ağustos 1955 tarihinde, Lond- ra’da toplanan konferansa Yunanlılar ve Rumlar güçlü lobi desteğini yanlarına alarak geldiler. Fatin Rüştü’nün yaptığı mukni konuşmalar ve Menderes’in verdiği cesur demeçler konferansa katılan devlet temsilcilerinin kanaatlerini büyük ölçüde değiştirdi. 

6-7 Eylül olayları

Kıbrıs’ın elinden gittiğini gören Yunanlılar bir yandan dünya devletlerinin dikkatini çekmek için Türkiye içinde bazı plânlar hazırlarken diğer yandan Yunan subaylarının eğittiği Rum çeteleri Türk köylerine saldırarak katliâmlar yapmaya başladı. 

O günlerde çıktı 6/7 Eylül 1955 hadiseleri. ‘Atamızın evi bombalandı’ manşeti ile çıkan İstanbul Ekspres gazetesinin 230 bin civarında basılarak dağıtılması neticesinde harekete geçen bazı gruplar, Şişli ve Beyoğlu taraflarında yaşayan Rum vatandaşlara saldırdı. Bazılarını öldürüp pek çoğunu yaraladılar. Evlerini, dükkânlarını yakıp yıkıp yağmaladılar. 

Hadiseyi, trenle Ankara’ya giderken öğrenen Menderes ve Bayar, Sapanca’da inip otomobille İstanbul’a dönerek meseleye el koydu. İstanbul, Ankara ve İzmir’de  sıkıyönetim ilân edildi. İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Hükümet en üst seviyeden özür diledi, zararların tanzim edileceği, suçluların yakalanıp cezalandırılacağı söylendi. 

Buna rağmen hadisenin içerideki ve dışarıdaki in’ikasları artarak devam etti. Hadise yüzünden Menderes’e ilk darbe kendi hükümetinin bazı üyelerinden geldi. Demokrat Parti’nin büyük kongresinde parti içi meselelerden ziyade memleket hizmetleri ve dış politikada yaşanan hadiseler konuşuldu. 

Parti teşkilâtının, halk arasında temayüz etmiş din adamı, şey, âlim, hoca, ağa, sanatçı, esnaf, eşraf sıfatlı insanlarla irtibatını kuvvetlendirmeleri istendi.

Okunma Sayısı: 5757
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı