"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

O üç vazifeyi ancak şahs-ı manevî yapabilir

İsmail AKSARAYLI
23 Kasım 2016, Çarşamba
İman, hayat ve şeriat dairelerindeki üç vazife âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevî'nin (asm) nuranî cemaatini temsil eden Hazret-i Mehdi'nin cemaatindeki manevî şahsiyette ancak bir araya gelebilir.

EHEMMİYETLİ GÖRÜNEN DAİRE

Hadis rivâyetlerinde, dinin tecdidi hakkında ziyade ehemmiyet ise îmanî hakikatlerdeki tecdit itibariyledir. Fakat efkâr-ı âmmede -Müslümanlar arasında- hayatperest insanların nazarında zâhiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan İslâmî içtimâî hayat ve dînî siyaset cihetleri pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şaşaalı bir tarzda olduğundan daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için ikinci, üçüncü vazifeler umumun ve avâmın nazarında daha ehemmiyetli görünür.21

Bu üç vazife; bir şahısta yahut cemaatte, bu zamanda bulunması ve mükemmel olması âdeten kabil görülmüyor, âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevî'nin (asm) nuranî cemaatini temsil eden Hazret-i Mehdi'nin ve cemaatindeki manevî şahsiyette ancak bir araya gelebilir. 22

SİYASET MÂNÂSI

Her asırda hidâyet edici bir nevi mehdi ve müceddid gelmiş, fakat herbiri üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibariyle, âhirzamanın Büyük Mehdisi ünvanını almamışlar.23 Bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife -şeriat ve hayat dairelerindeki vazifeleri- hatıra gelir; siyaset manasını hissettirir, belki de bir hodfüruşluk manasını hatıra getirir, belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zâtlar, ‘Mehdi olacağım.’, diye dâvâ ederler.24

Müslümanlar, Mehdî, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek şahısları çok zaman evvel hattâ Tâbiîn zamanında beklemişler, onlara yetişmek emelinde bulunmuşlar,25 âhirzamanda gelen Mehdi gibi her bir asır Âl-i Beyt’ten bir nevi mehdi ve mehdiler bulmuştur.26 Âhirzamanda beklenen Büyük Mehdi’den -Mehdi-i Muntazır’dan- önce de mehdiler geldiği gibi sonra da mehdilerin gelmesinin muhtemel olduğu, ancak bunların hiçbirinin Büyük Mehdi olmayacağı da söylenmiştir.27

Büyük Mehdi’nin geçmiş asırlarda geldiği ve onun, rivâyetlerdeki bir kısım sıfatlarını taşıyan ve Âl-i Beyt’ten 3. Abbasî Halifesi Muhammed’in (Halifeliği 775-785) -Mehdi-i Abbasî- Büyük Mehdi olduğu da iddia edilmiştir.28

“MÜCEDDİD BEN OLAYIM.”

İmam Suyutî de “İşte şu -hicri- dokuzuncu asır geldi. Bir müceddidin gönderilme va’di elbette değişmeyecektir. Amma o vâdedilen hidâyet edici kim olacak, Allah’tan ümîdimdir ki bu asrın içinde gelecek olan o müceddid ben olayım.” demiştir.29

Hicri II. binin müceddidi -Müceddid-i Elf-i Sâni- olarak kabul edilen İmam-ı Rabbânî de kendisinden önceki zamanda, büyük zâtlardan nakledilen: 'Mütekellimînden birisi gelecek, îman ve İslâm hakikatlerini, bütün mesâili aklî delillerle beyan edecek, vâzıh -açık- bir şekilde ispat edecek.' sözü için: “Ben istiyorum ki ben o olsam, belki o adamım",30 diyerek müceddid olma isteğini belirtmiştir.

MEHDİLİK DÂVÂSINDA BULUNMA

Müslümanlar, her asırda Mehdi’nin gelmesini beklediği gibi birçok kişi de mehdiliğin önemi ve makamının büyüklüğünden dolayı mehdi olmak istemiş, bir kısım insanlar da “Mehdiyim.” diyerek mehdilik dâvâsında bulunmuştur. Günümüzde de “Ben Mehdiyim.”, diyenler çıktığı gibi İslâmiyete hizmet eden bazı zâtlar da cemaatleri tarafından Mehdi olarak kabul edilmiş ve edilmektedir.

Said Nursî, mehdilik iddiasında bulunan, kendisini mehdi bilen ve “Mehdi olacağım.” diyenler için şu tesbitte bulunur:

“Hem ben çok insanlar gördüm ki bir nevi Mehdi kendilerini biliyorlardı ve “Mehdi olacağım.” diyorlardı. Bu zâtlar yalancı ve aldatıcı değiller, belki aldanıyorlar. Gördüklerini, hakikat zannediyorlar. Allah’ın isimlerinin nasılki tecellîleri, Arş-ı Âzam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri, akisleri var ve o isimlere mazhâriyet de, o nispette farklı farklı olur. Öyle de isimlere mazhâriyetten ibâret olan velâyet mertebeleri dahi öyle farklılık gösterir.31

Evliya makamlarından bazı makamlarda mehdi vazifesinin husûsiyeti bulunduğu ve kutb-u âzama has bir nisbeti görüldüğü ve Hazret-i Hızır’ın husûsi bir münâsebeti olduğu gibi, bazı meşhur zatlarla münâsebeti olan bazı makamlar vardır; o makamlara “Makâm-ı Hızır”, “Makâm-ı Üveys”, “Makâm-ı Mehdiyet” tabir edilir.

‘HAK YOLDAN SAPAR.’

İşte bu sırra binaen, o makâma ve o makâmın cüz’î bir nümûnesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münâsebetdar meşhur zâtlar zanneder. Kendini Hızır telâkki eder veya Mehdi îtikat eder veya kutb-u azam hayal eder. Eğer hubb-u câha –makam sevgisine- talip enâniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz. Onun haddinden fazla dâvâları, şatahat32 sayılır, onunla belki mesul olmaz. Eğer enâniyeti perde ardında hubb-u câha müteveccih ise [makam sevgisine çevrilmiş ise]; o zât enâniyete mağlûp olup, şükrü bırakıp fahre [övünmeye] girse, fahirden git gide gurura düşer. Ya divânelik derecesine iner veyahut hak yoldan sapar... Hattâ peygamberler hakkında hürmeti noksanlaşır.33

MEHDİNİN SIFATLARI

Said Nursî kendisine sorulan: “(...) Mehdi meselesinin sırrını anlamak istiyoruz?”, sualine verdiği cevapla mehdi meselesi ve Müslümanların âhirzamanda beklediği ‘Mehdi’nin sıfatları hakkında şunları söyler:

Cenâb-ı Hak, kemâl-i rahmetinden, İslâm şeriatının ebediyetine bir himâye eseri olarak, herbir ümmetin fesâdı zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u âzam veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesâdı izâle edip, milleti ıslâh etmiş, Din-i Ahmedîyi (asm) muhafaza etmiş.

Mâdem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesâdı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır.

Cenâb-ı Hak bir dakika zarfında semâyı bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını sakinleştirir ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını îcat eden Kadîr-i Zülcelâl; Mehdi ile de İslâm âleminin zulümâtını dağıtabilir. Ve vâdetmiştir, vâdini elbette yapacaktır. Kudret-i İlâhiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer sebepler dairesi ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar mâkul ve vukûa lâyıktır ki eğer Muhbir-i Sâdık’tan (asm) rivâyet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır, diye ehl-i tefekkür hükmeder... Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.34

HÜLÂSA

Müslümanlar, her asırda Hz. Muhammed’in (asm) hadislerinde gönderileceğini söylediği, dini tecdit edecek bir müceddid veya mehdiyi ve âhirzamanda geleceğini haber verdiği Büyük Mehdi’yi Tâbiin zamanından günümüze kadar beklemişlerdir. Her yüzyılda bir veya birkaç müceddid veya mehdi gelmiş, bunların bazısının Büyük Mehdi olduğu da iddia edilmiştir.

Mehdi ve müceddidler İslâmiyetin zaafa, dehşetli hadiseler karşısında Müslümanların ümitsizliğe düştüğü zamanda hizmetleriyle onlara teselli vermiş, İslâmiyete yapılan hücumlar karşısında iman sahiplerinin mânevî kuvvetlerini muhafaza ve dini tecdit vazifesi görmüşlerdir. 

Bu zâtlar mehdi ve müceddid sıfatları dışında: muslih, kutb-u âzam, mürşid-i ekmel veya halife-i zîşan, sıfatlarıyla da anılmışlardır. Bunlar, Müslümanları hidâyete ulaştırma (mehdi); imanları tecdit etme (müceddid); İslâm dışı olanları düzeltme, ıslah etme (muslih); hak ve hakikate ulaştırma yolunda bir kutup ve irşat edici; Allah'ın hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etme vazifesini gören bir halife veya îman esaslarının Kur’ân hakikatleri ile ispat ve izahını yapan bir mütekellimîn olarak hizmet etmişler.

Müceddid ve mehdilik makamının manevî büyüklüğü ve vazifelerinin ehemmiyeti bakımından çok kişi müceddid ve mehdi olmak istemiş, bazı kişiler de kendisini mehdi olarak görmüş “Ben mehdiyim.”, demiştir. Mehdi olmadığı halde manevî mertebelerde mehdilik makamının bir gölgesine ulaşanlar kendilerini mehdi sanmış, mehdilik dâvâ etmiştir. Mehdilik iddiasında bulunanlar -şatahat hallerinde olanlar hariç- bu makamın pek parlak ve şâşaalı görünmesi sebebiyle enaniyetlerine mağlûp olunca övünmeye ve gurura girerler, delilik derecesine inerek hak yoldan saparlar, hatta peygamberlere de hürmeti noksanlaşır.

Büyük Mehdi, âhirzamanda geleceği haber verilen ve İslâm âleminde münâfıklık perdesi altında dinin tahribine çalışacak olan İslâm Deccalı Süfyan ve komitesi ile mücadele edecek ve onun tahribatçı rejimini tamir edecek olan Hz. Muhammed’in (asm) neslinden gelen zâttır.

Büyük Mehdi; îman, hayat ve şeriat dairelerinde üç büyük vazifeyi görmekle vazifelidir, kendisi birinci daire olan iman dairesinde; en lüzumlu vazife olan imanı kurtarmak ve îmânı tahkikî bir surette umuma ders vermek vazifesini yapar. Îmâna göre ikinci, üçüncü derecede olan hayat ve şeriat dairelerindeki tahribatın tamiri vazifesi ise Büyük Mehdi’nin şahs-ı manevîsi olan cemaatinin vazifesidir.

Âl-i Beyt’ten gelmeyen -seyyid olmayan- ve Mehdi’nin vazifesini yapmayan mehdi olamaz, “Mehdiyim” demekle mehdi olunmaz, Büyük Mehdi’nin sıfatlarını taşımayan ve onun vazifesini görmeyene de “Büyük Mehdidir” denilmez.

Dipnotlar:

21- Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 211, 246.

22- Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 211.  

23- Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 247.

24- Nursî, a.g.e. s. 249.

25- Nursî, Sözler, s. 358.

26- Nursî, Mektubat, s. 101.  

27- Abdülkadir Badıllı, Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları, s. 486.

28- Nursî, a.g.e. s.101;   Badıllı, a.g.e. s. 486.

29- Badıllı, a.g.e. s. 728.

30- Nursî, Barla Lâhikası, s. 139;   Nursî, Şuâlar, s. 163. 

31- Nursî, Mektubat, s. 479. 

32- Şatahat: Manevî kendinden geçme hali; istiğrak halinde söylenen muvazenesiz sözler; tarikatlerde kişinin cezbe halinde haddi aşan iddialarda bulunması.

33- Nursî, Mektubat, s. 480.

34- Nursî, a.g.e. s. 471.

Okunma Sayısı: 3774
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Filiz S.

    25.11.2016 02:57:39

    Güzel bir çalışma olmuş, teşekkürler...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı