"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Güven veren adalet?”

Kadir AKBAŞ
19 Temmuz 2018, Perşembe
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kabinesinde de yerini korumayı başaran Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül, yeni dönem ve kabinenin hayırlı olması temennisinde bulunarak, “Bu dönemde hükümet olarak güven veren bir adalet tesis edeceğiz, temel yaklaşımımız bu. Hükümet krizleri geride kaldı. Millete hizmet etmede aksaklığı yol açanları sistem içinde bu hantallıktan uzaklaştıracak mekanizmalar olacak” açıklamasında bulunmuş.

Türk yargısının temel problemi Sayın Gül tarafından doğru teşhis edilmiş. Bugün Türkiye’nin en temel problemi Yargı Erki’nin güven veren bir adalet tesis edememesidir. Güven veren bir adalet tesisinin ilk adımı, hâkim ve savcıların kendilerini güvende hissetmeleri, kendi hallerinden emin olmalarıdır. Mesleğe kabul, atanma, tayin, yer değiştirme, terfi, yükselme, soruşturma, meslekten ihraç, görevden alma işlemlerinin özel bir biçimde düzenlenmesi, hâkim ve savcıların kendilerini, güvende hissetmeleri, pek çok korku ve endişeden emin olmalarının sağlanması, kısaca demokratik devletlerde aranılan asgarî şartlarda “Hâkim Teminatı”nın sağlanması, güven veren adalet için atılması gereken ilk adımdır. Bir terör örgütüyle iltisaklı olduğu iddiasıyla binlerce hâkim ve savcının ihraç edilmesi, keza on binlerce Adalet Bakanlığı personelinin aynı gerekçeyle ihraç edilmesi ve bunların büyük bir kısmının tutuklanmış olması, Yargı’da ve elbette ki Yargı Erki’nin ayrılmaz bir parçası olan savunma ayağında ağır bir travmaya yol açmıştır. 

Hâkim ve savcıların önemli bir kısmının bir terör örgütüne üye olduğu, Adlî ve İdarî Yargı’nın büyük ölçüde bir terör örgütünün yönlendirmesi ile hareket ettiği iddiası vahim bir iddiadır. Yargılama süreci tamamlandığında, bu iddianın yargıyla ilgili bir gerçeklik olarak belirmesi durumunda, hâkim ve savcıların mesleğe kabul edilmeleri ile ilgili süreçlerin sağlıklı işlemediğini bütün çıplaklığıyla ortaya koyacaktır. Mesleğe kabul işleminin objektif kriterlerle liyakat esasına göre gerçekleştirilmesi durumunda, herhangi bir grubun, yargıda bu denli etkin olması mümkün değildir. Bu ancak mesleğe kabulün, liyakat esaslarına göre değil, özel bir tercihle kimilerinin önünün açılmış olmasıyla izah edilebilir. Bu yanlıştan dönüldüğünü, mesleğe kabulde objektif kriterlerin uygulandığını söylemek keşke mümkün olsaydı. Vesayet yargısından, cemaat yargısına, oradan da bir siyasî partinin kadrolarından devşirilmiş isimlerden oluşan “Parti Yargısı” yanlışına düşüldüğüne ilişkin yaygın söylenti ve endişelerin varlığı bir gerçektir. Hâkimlik yazılı imtihanında üçüncü olup da, mülâkatta elenen isimler maalesef  bu söylentilere güç vermektedir. 

Bu tür duyumlar, “Vukuu, şüyuundan beter” bir durumla karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir. İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla ihraç edilen hâkim ve savcıların haklarındaki iddiaları teyit eden suç delillerinin neler olduğunu tek tek bilmiyoruz. Ancak kitlesel biçimde binlerce hâkim ve savcının ihraç edilmesi, tutuklanması, pek çoğunun tutukevlerinde hücrelerde tutulmaları, “Hâkim Teminatı”nın varlığı konusunda kaygıları arttırmıştır. “Cemaat  Yargısı” yanlışından dönülmek adına, kitlesel bir tasfiyeyi sağlamak amacıyla, terör örgütü üyeliği suçlamasının bu denli geniş bir kitleye isnat edildiği iddiası, gelecek adına bizi bugünden endişelendirmelidir. 

“Hâkim Teminatı”nın yargı eliyle ortadan kaldırılmasına ilişkin süreç, özel yetkili savcıların, adeta terör estirerek Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in makamında itilip kakılarak, darp edilerek gözaltına alındığı gün başlamıştı. Bu süreci başlatanlar, “Hâkim Teminatı”nı eylemli olarak ortadan kaldıranlar, sonraki aşamada, ektikleri fırtınayı biçtiler. 

Yargıyı araçsallaştıranlar, ülkeye bıraktıkları kötü mirasın bedellerini, nice masum insanla birlikte ödüyorlar. Zırhlı araçlarla sırtı sıvazlanarak, yargıyı siyasî bir öfkenin hizmetine sunanlar, bugün benzer bir öfkenin hışmına uğramak korkusuyla, adil yargılanmayacakları iddiasıyla, yaptıklarıyla yüzleşmekten kaçıyorlar. İhraç edilen hâkim ve savcıların maruz kaldığı muameleler, halen görevde olan ve göreve yeni başlayacak hâkim ve savcılar açısından, kendilerini asla güvende hissedemeyecekleri bir zemin oluşturmuştur. Kendini güvende hissetmeyen, kendinden emin olmayan hâkim ve savcıların, güven veren bir adalet tesis etmeleri mümkün olabilir mi? 

Okunma Sayısı: 4295
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı