"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

1987’den 2017’ye anayasa değişiklikleri

Kâzım GÜLEÇYÜZ
14 Ocak 2017, Cumartesi
Türkiye, askerî yönetimin ağır baskısı altında referandumda götürülüp yüzde 92 evet oyu ile kabul ettirilen 12 Eylül darbe anayasasındaki ilk ciddî değişikliği, 1987’de siyasî yasaklar için yapılan halk oylamasında gerçekleştirmiş ve “kılpayı” bir farkla yasakları kaldırarak sonraki sürecin önünü açmıştı.

12 Eylülcülerin, ülkedeki tüm olumsuzluklardan sorumlu tutup faturayı onlara çıkardığı ve siyaset yasağı koyduğu liderler, bu sonuç üzerine partilerinin başına döndüler.

Sonrasında Demirel başbakan ve cumhurbaşkanı, Erbakan ve Ecevit başbakan oldu.

Darbe anayasasındaki ikinci köklü değişiklik, 1995’te DYP-SHP koalisyonunun iktidarda olduğu dönemde yapıldı. Anayasanın girişindeki darbe övgüleri metinden çıkarıldı ve daha birçok maddede değişiklik yapıldı.

Diğer bazı önemli değişiklikler, bilhassa AB’nin ısrarlı takibiyle, 1999’da DGM’lerdeki asker üyelerin çıkarılması, 2001’de başlangıç metnindeki “Hiçbir düşünce ve mülâhaza Atatürkçülük... karşısında koruma görmez” ibaresinin “hiçbir faaliyet” olarak değişmesi ve MGK’nın kısmen sivilleştirilmesi, 2004’te de idamın ve DGM’lerin kaldırılması... oldu.

Bunların tamamı, Mecliste sağlanan geniş mutabakatlarla, ayrıca halk oyuna gitmeye gerek ve ihtiyaç kalmadan sonuçlandırıldı.

2007’de çıkarılan 367 krizi üzerine gündeme getirilen “cumhurbaşkanını halkın seçmesi” düzenlemesi ise referandumda yüzde 69’un verdiği kabul oyu ile yürürlüğe girdi.

Keza 2010’da “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” söylemleriyle halk oyuna sunulan pakete de yüzde 58 evet dedi.

Ancak gelinen noktada, 2007 değişikliği, gündemi zorlayan ve toplumu gerilim, ayrışma ve kutuplaşma iklimine sürükleyen bir siyasî proje için sıçrama tahtası olarak kullanılmak istenirken, 2010 referandumuyla onaylanan yargı düzenlemeleri adeta paspasa çevrilmiş ve ard arda yapılan yoğun siyasî müdahalelerle, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı fiilen ortadan kaldırılmış vaziyette.

2007 öncesinin anayasa değişiklikleri uzlaşmayla yapıldı. Sonrakilerde ise çoğunluğun sunulan paketle sınırlı olarak verdiği onay, farklı projeleri dayatmak için kullanılıyor.

Peki, toplum bunun ne ölçüde farkında?

Cemaatler kitabımız-Mayıs 2011: Cemaatlerin ticaret ve siyasetle ilgisi olamaz. Diyanet’ten cemaatlere-2017: Ticaret yapma, siyasete bulaşma.

Diyanet’in şimdi söylediğini Yeni Asya 29 Nisan 2011’de sürmanşetten duyurmuş: Cemaat parti olamaz, onun işi devlet yönetmek değildir.

İlker Başbuğ’un cemaatlerle ilgili sorularına cevaplar... - YENİ ASYA http://www.yeniasya. com.tr/video/ilker-basbug-un-cemaatlerle-ilgili-sorularina-cevaplar_417462 … @yeniasya aracılığıyla

Okunma Sayısı: 4769
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan Erkiş

    14.1.2017 17:27:29

    (3) 1960 darbesinden bu yana Demokrasisi neredeyse 10 yılda bir sekteye uğratılmış bir ülkede yaşıyoruz. Ve maalesef bunun müsebbibi Parlamanter Demkrasi imiş gibi bütün vebali ona yükleyip, darbe vuranlardan, milletin hukuku hesabına ciddi bir hesap sormuş da değiliz. Her on yılda bir darbelenen sistemin bu güne kadar eksik gedik yerlerini tesbit etmiş olmamız gerekmez mi? Sistemi daha muhkem ve güçlü hale getirmek için illaki Başkanlık sistemi mi gerekli ve Parlamenter sistemde bu mümkün değil mi? Eğer mümkün ise neden bu yolu değil de neticesi belirsiz, suistimal ve istismara açık, otoriter bir yönetime dönüşme riski bulunan bir yolu tercihe zorlanıyoruz. Halbuki "zararsız yol zararlı yola tercih edilir" bir düsturdur. Bir siyasi parti içinde bile hakiki mânâda demokrasiyi tesis edememişken, bir ülkenin sevk ve idaresini, meclisin şeklen var fakat fiilen olmayacağı bir tek adamlık sistemine vererek daha demokratik bir hukuk devleti mi tasavvur ediyoruz? Lütfen realist olalım.

  • Özcan Erkiş

    14.1.2017 16:11:09

    (2) Tek başarılı örneğini ABD'de gördüğümüz Başkanlık sisteminin getirilmesi halinde "doping etkisi yapacak" ve bir anda ülkeyi siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda "uçuşa geçirecek" gibi gösterilmesi ve öyle zannedilmesinin yanlış bir zan ve Köprü Dergisinin 136.sayısının Başkanlık konusunu, Başkanlıkla idare olunan (ABD dışındaki) ülkelerin, parlamenter demokratik sistemle idare olunan diğer ülkelerden siyasi, ekonomik,sosyal yönlerden dünya seviyesinin gerilerinde olduğunu göreceksin. Hal böyle iken Başkanlık sisteminde bilhassa iki partinin inad ve ısrarı ne olabilir, bunun makul bir şekilde halka izahı yapılmalıdır. Çünkü bu mesele yalnızca iki partinin ittifakı ve jakoben(dayatmacı) tavrıyla halledilecek basit bir mesele değildir ve olmamalıdır.

  • Özcan Erkiş

    14.1.2017 15:54:00

    (1) Sayın Güleçyüz, yazınızda bahsettiğiniz değişiklikler, ihtiyaca binaen ve uzlaşma ortamında kabul edilmekle halk tarafından da onaylanmıştıt. Ya şimdi? Elbette yeni, sivil, demokratik bir Anayasa istiyoruz. Fakat şu yapılan Anayasa değişikliği böyle bir talep ve ihtiyacı karşılamaya matuf bir çalışma mı? Elbette ki hayır. Köprü Dergisinin son sayısında (136'ncı sayıda) ve tam zamanında yaptığı ve Başkanlık meselesinin, mukayeseli olarak akademisyelerce ele alınması fevkalade faydalı ve isabetli olmuştur. Tebrik ve teşekkür ediyoruz. Ķeşke imkân olsa da Meclisteki 550 vekile tek tek verilerek okumaları temin edilebilse. İnanıyorum ki bugün illâ Başkanlık diyenlerin fikirlerinin değişeceğini ümid ediyorum. Çünkü bugün yapılan beyhude kavga, bir toplumsal talep ve ihtiyaçtan kaynaklanan bir kavga olmamakla toplumda ciddi gerilim ve kutuplaşmayı netice vermektedir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı