"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

1999 mevlidinde “Deprem İlahî ikazdır” dedik ve...

Kâzım GÜLEÇYÜZ
22 Ekim 2014, Çarşamba 00:01
Bediüzzaman için 1990’da başlattığımız Kocatepe mevlidlerinin ilki gibi dokuzuncusu da “olaylı” oldu. Ve 17 Ağustos depreminden iki ay sonra gerçekleşen 1999 mevlidine, deprem için yaptığımız “İlahî ikaz” yorumu damgasını vurdu.

Mevlidde dağıtılmak üzere, Risale-i Nur’daki depremle ilgili bahislerin derlendiği “İlahî İkaz: Deprem” isimli bir broşür yayınlamış ve bu kitapçığı okurlarımıza da hediye etmiştik.
Mevlid günü Hürriyet gazetesi bu broşürü haber yaptı. Ve aynı gün gazeteciler, Mehmet Kutlular’a bu konuyla ilgili sorular sordular.
Kutlular da depremin İlahî ikaz olduğuna dair detaylı açıklamalarda bulunurken, bu ikazın, en sıcak dönemi yaşanmakta olan 28 Şubat sürecindeki zulümlerle irtibatlı olabileceğini, depremin merkez üssünün 28 Şubat planlarının yapıldığı Gölcük Donanma Üssü olmasının  da tesadüf olamayacağını söyledi.
Bu sözler malûm medyada kıyametler kopardı. Manşetlerden hakaretler yağdırdılar.
Ardından, 1990 mevlidinde olduğu gibi yine DGM harekete geçirildi. İlk operasyonun icracısı Nusret Demiral’ın yerini alan—ve son Ankara Barosu seçiminde yuhalanan—Nuh Mete Yüksel, selefini aratmayan bir aculiyetle Kutlular hakkında soruşturma ve dava açtı.
28 Şubat’ta mülga 163’ün yerine işletilen TCK 216’dan—şimdiki 312—açılan dava Kutlular’ın 2 sene 1 gün hapse mahkûmiyeti ile sonuçlandı, karar Yargıtay’da onandı, Kutlular içeri girdi ve cezanın 276 günü infaz edildi.
Ceza süresi bitmeden tahliyesinde, Yeni Asya’nın 216’ya ve DGM sistemine karşı verdiği kararlı mücadelenin ve ayrıca 1999 sonunda adaylığımızı resmen kabul ve ilan eden AB’nin ısrarlı takiplerinin çok etkisi oldu.
Bir sonraki etapta, Kutlular’a verilip infaz edilen mahkûmiyet kararı, AİHM’den döndü.
Öte yandan, “İlahî ikaz” yorumuna yönelik baskılar, Kutlular’la sınırlı kalmadı. Gazetedeki yazılarında aynı manayı işleyen yazarlarımızın tamamı DGM’lik oldu. Hepimiz savcılara gidip ifadeler, mahkemelere girip savunmalar verdik. Ve bizler  de mahkûm edildik.
Bir kısmımızın cezası ertelenirken, cezalarının infazı için Cevher İlhan iki, Sami Cebeci bir defa keyfî şekilde gözaltına alındıysa da hukukî itirazlarımız neticesinde bırakıldı.
Sonuçta 1999 mevlidi, Yeni Asya’nın 28 Şubat’ı delen “İlahî ikaz” çıkışıyla tarihe mal olurken, 216 ve DGM’lerin de sonunu getirdi.
1990 mevlidinin 163’ü bitirdiği gibi...

tweet: Kocatepe Bediüzzaman mevlidiyle önemli bir eşik aşılmış oldu. Şimdi sıra Risale-i Nur’a bandrol engelinin ve devlet tekelinin kalkmasında.

Okunma Sayısı: 7354
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    23.10.2014 09:35:46

    2-Afyon Mahkemesinde düzenlenen iddianamede de bu meselenin yanlış anlaşıldığını; 14. Şuada geçen;“İddianamede yanlış bir mânâ verip, Nurun kerametlerinden tokat tarzındaki bir kısmını, medar-ı itham saymış. Güya Nurlara hücum zamanında gelen zelzele gibi belalar Nurun tokatlarıdır. Hâşa sümme hâşâ! Biz öyle dememişiz ve yazmamışız. Belki mükerrer yerlerde hüccetleriyle demişiz ki: Nurlar makbul sadaka gibi belâların def'ine vesiledir. Ne vakit Nurlara hücum edilse, Nurlar gizlenir; musibetler fırsat bulup başımıza geliyorlar.” Şeklindeki açıklamada ifade edilmektedir. Bu arada, kȃinatta tesadüfe yer olmadığı ve hadisatın sünnetullah kanunları dairesinde cereyan ettiği gerçeği göz önünde bulundurularak; meydana gelen her türlü afeti illa da hoşlanmadığımız siyasîlerin vebali olarak takdim etmek de doğru değildir. Hz. Ömer zamanında dahi deprem meydana geldiğini, buna karşılık, Halifenin kendisini istisna etmeyerek; ben tövbe ediyorum, siz de tövbe ediniz, diye insanları uyarmıştır.

  • R.Kalyoncu

    23.10.2014 09:32:39

    1- 99 depreminden kısa bir süre sonra, henüz acılar taze iken; deprem ilȃhi ikazdır, şeklindeki beyan; 28 Şubatçıların despotları bir yana, sade halkta dahi büyük bir infiale sebep olmuştu. Çünkü “ilȃhi ikaz”, yani “Allahın uyarısı” anlamındaki masumca bir ifade, “Allah’ın cezalandırmasıdır” şeklinde algılanmıştı. Algı böyle olunca, haliyle, beklenmeyen bir tepkiyle karşılaşılmıştı. Hani bir söz vardır; sizin ne söylediğiniz değil, muhatabınızın ne anladığıdır önemli olan. Hattȃ, o tarihlerde Diyanet İşleri Başkanlığınca (kamuoyundaki bu tartışmanın sonucu olduğunu düşündüğüm); içinde “Deprem ilȃhi bir ikaz ve ceza mıdır?” şeklinde bir sorunun da yer aldığı “Deprem” adlı bir broşür bile yayımlanmıştı. Risalelerde pek çok yerde bu mevzu geçmekte; sadakanın belaları defettiği gibi iman hizmetlerinin de aynı fonksiyonu gördüğü ve bu hizmetin engellenmesi halinde, adeta musibetlere davetiye çıkarılacağı ifade edilmektedir.

  • selman

    22.10.2014 11:51:01

    Mevlide ait, Milliyet internet haberini okudum. Y.Ş. gazetesinden, şimdilerde esamesi okunmayan, alakasız(!?) birisinin beyanatını yazmışlar. İlginç geldi.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı