Erdoğan’ın, kendisini bugün bulunduğu konuma getiren “yükseliş”i, çeyrek asır önce yapılan yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmesiyle başlamıştı.
Başkanlığı, görev süresinin sonuna doğru, 28 Şubat döneminde okuduğu bir şiirden dolayı ceza alıp 4 ay 10 gün hapis yatmasıyla son buldu; ama o zaman da, partisinin iktidar olduğu sonraki yıllarda da şehri halefleriyle yönetmeye devam etti.
25 yıldır “kale”si olarak gördüğü ve bu yüzden son derece özel bir önem verdiği şehir için, hayli zamandır “Burayı kaybedersek Türkiye’yi kaybederiz” diyordu.
Ve geçen 31 Mart’ta bu endişesi gerçek oldu. En güvendiği ismi aday göstermesine, ortağı MHP ile beraber bütün gücüyle yüklenmesine, ortak büyük mitinglerinin yanı sıra ilçelere de tek tek gitmesine, devlet ve belediye imkânlarını sonuna kadar kullanmasına, gösterişli projeleri devreye sokmasına, yoğun reklam kampanyalarına rağmen büyükşehiri kazanamadı.
Haliyle bu sonucu hazmedemedi. Bir ara oy oranlarını ve kazandıkları ilçe sayısını öne çıkararak “Aslında kaybetmedik, kazandık” söylemleriyle işi götürmeyi denedi, ama eşzamanlı olarak, kendisi kazanmış olsaydı telâffuz bile etmeyeceği “usûlsüzlük, şaibe, yolsuzluk, sahtecilik” iddialarını gündeme taşımaya devam etti.
Sonunda işi “Yeniden seçim olsa kazanırız, vatandaş seçimin tekrarını istiyor” noktasına getirdi. Partisi adına yaptırdığı itirazı ve “Seçim iptal edilsin” talebini YSK böyle bir baskı altında sonuca bağladı.
Ne var ki Saray ve ekibinin bu zorlamaları toplumun farklı kesimlerinde hoş karşılanmaz ve aksülamel yaparken, iktidar partisinin kendi içinde de çatlamalara yol açıyor. Daha doğrusu, özellikle tek adam rejimine gidiş sürecinde beliren çatlakları daha da görünür kılarak derinleştiriyor.
Kurucu kadroya mensup olan ve birlikte çıktıkları yolda yıllarca beraber yürüyüp yağan yağmurda beraber ıslandıktan sonra dışlanıp tasfiye edilen isimlerin tepkileri giderek artıyor. “Seçimi manevî ve etik olarak kaybettik” özeleştirileri yapılıyor.
Açıkça görünen o ki, 31 Mart süreci, iktidar partisinde epeydir biriken iç sancıları tetikleme gibi bir sonucu da doğuruyor.
Bakalım, bu sancılar, öncesi ve sonrasıyla 23 Haziran’da neler getirecek?