"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AB sürecinde nereden nereye?

Kâzım GÜLEÇYÜZ
09 Kasım 2016, Çarşamba
AB 1999 Aralık’ında resmen aday ülke ilan ettiği ve 2005 Ekim’inden bu yana—karşılıklı engellemelerle mesafe alınamamış olsa da—üyelik müzakereleri yürüttüğü Türkiye hakkındaki yıllık ilerleme raporlarından birini daha açıklıyor.

Raporun adı “ilerleme,” ama son yıllardaki raporlar, özellikle de sonuncusu dramatik gerilemeleri kayda geçiriyor.

Bilhassa hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, adalet, düşünce, ifade ve basın özgürlükleri alanlarında yaşananlar, her geçen gün daha da vahim boyutlar kazanan ihlaller olarak raporlara kaydediliyor.

AB sürecimizin, 2002 seçimiyle iş başına gelen AKP iktidarıyla devam eden ilk yıllarında bu raporlarda en çok altı çizilen husus, askerî vesayet problemiydi.

Her raporda bu vesayetin seçilmiş siyasîler üzerinde baskısına dikkat çekiliyor ve asker üzerindeki sivil kontrolün mutlaka sağlanması gereğine vurgu yapılıyordu.

Türkiye’nin 28 Şubat atmosferinden çıkmasında, AB’nin bu noktadaki ısrarlı takibi çok etkili oldu. MGK’nın sivilleşmesine yönelik adımlar bu sayede atıldı. Yargı üzerindeki 28 Şubat baskıları AB reformlarıyla önemli ölçüde aşıldı; DGM’ler kalktı...

Vesayetçi anlayışın sonraki süreçte yaptığı atraksiyonların bertaraf edilmesinde de AB faktörü çok önemli bir paya sahipti.

Keza 2008’de AKP’ye açılan kapatma davasına dış dünyada en kuvvetli itiraz Brüksel’den geldi. Ve partinin kapatılmaktan kıl payı ile kurtulduğunu bildiren AYM kararı açıklandığında Erdoğan, “Durmak yok, yola devam. Bu yol AB’ye tam üyelik yolu. Bu yoldan dönüş yok” dedi (31.7.08).

17 Aralık 2004’te AB’den müzakerelere başlama tarihi alındığında dönüşte “Brüksel fatihi” diye karşılanan da yine o idi.

Ama bugün gelinen nokta çok farklı.

Yıllardır AB reformları iktidarın gündeminden çıkmış ve onun yerini her fırsatta “sokak ağzıyla” Brüksel’e çekilen restler almış durumda. Evvelce “Yolumuz AB yolu” diyenler şimdi “AB ne derse desin, umurumuzda değil” modunda ve Türkiye’nin “yeni bir yol” tuttuğundan dem vuruluyor.

Bu yolda hızla artan ve vahim boyutlara ulaşan hukuk ve demokrasi ihlalleri ise yeni raporlarla yüzümüze vuruluyor. Nereye kadar?

Bugün habire AB’ye rest çeken AKP’ye, kapatma davasının açıldığı 2008 yılı arşivlerinden bir hatırlatma: http://www.yenisafak.com/dunya/ak-parti-kapatilirsa-ab-sureci-zarar-gorur-108376 

2008’de böyle demişti, şimdi Türkiye’ye sokulmuyor... Lagendijk: AKP kapatılırsa Türkiye-AB ilişkileri zarar görür http://www.milliyet.com.tr/d/t.aspx?ID=887171

Okunma Sayısı: 3242
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Raşit Duran

    9.11.2016 18:28:57

    AB ittifaklar asrının hususiyetine uygun bir devletler topluluğudur. Taassup derecesinde ne Avrupa düşmanı ne Avrupa taraftarıyız. Bediüzzaman Said Nursi Hz. "Avrupa ikidir" diyor ve insanlığa hizmet eden mehasininden ve iyiliklerinden alacağımız (dinin emriyle) şeylerin olabileceğini ifade ediyor. Kaldı ki bizim de onlara vereceğimiz pek çok değerler manzumesi vardır. Onun için toptancı ve önyargılı düşünceler le değil medeniyet, mehasin ve iyilikler penceresinden bakmak gerekir.

  • alı

    9.11.2016 17:04:34

    Hedeefe giden yolda herşey mübah,herşey kullanışlı maske demokrasi köprüyü geçinceye kadar sonrası kim tutar bizi

  • SAİD HAKTAN

    9.11.2016 16:47:07

    KAZIM KARDEŞİM; Avrupadan gelen herşey (en süfli şeyler) Türkiye gibi gelişen ülkelerde çokça kabul görüyor...Avrupadan gelecek demokrasi ve hukuk çizgisi açısından Dindarlar rahat edecekse AB'ye girmek önemli...Biz hala çağlar öncesi kabile reisi anlayışı ile idare olunuyoruz.Biz göremeyiz belki;Bu gün ki; ABD ve AB topluluğu çok yakın bir zamanda dağılacak inşallah...Biz de kabile reisliğinden vazgeçmiş oluruz o zamanlar inşallah...Ama deccallar iş başındayken sabırla vaktin sahibine sığınmalıyız....

  • Raşit Duran

    9.11.2016 14:30:04

    (6)Yeni Asya'nın bu hakaniyetli tavrı toplumun pek cok kesiminde cemaatlara olan bakış açısı değişmekle birlikte şu suali de soruyorlar: Terör örgütü ilân edilen cemaatin, bu ülkeye ve insanına kayda değer hiç mi hizmeti yokta, örgüt ilanı karşısında Yeni Asya hariç sair cemaatlar, sessiz kalarak, cılız da olsa tepki göstermeyerek adeta zulüm ve mağduriyetleri, haksız hukuksuz uygulamarı meşru ve haklı hale gelmesine sebep oldular? Bu büyük bir vebal değil mi? Uhuvvet ve muhabbetin muktezası bunun aksini emretmez mi? Kimse suçluların avukatlığını yapmıyor. Suçlu ister cemaat ister tarikat ehli olsun, adalet onun cezası ne versin. Genel kanaat bu istikamettedir. Mağdur edebiyatı yapmayın yahut mağduriyetleri dile getirenler haindir, gibi yaklaşımların toplumda karşılığı bulunmamaktadır. Bu söylemler yalnızca tefrikaya hizmet eder, toplumsalbarışı sabote eder başka değil.

  • Raşit Duran

    9.11.2016 14:09:51

    Sayın Güleçyüz, bir kez daha ifade etmek istiyorum ki, bu nevi süreçlerdeki hakkaniyetli tavrınız ve hakperest tutumunuz pek çok insan tarafından biliniyor ve Yeni Asya olarak dikkatle takip ediliyorsunuz. Bilhassa iç ve dış siyasete dair yazılarınız, hak ve hukuka dair isabetli tespitleriniz ve asıl önemlisi de hakkın hatırını ali tutup yapılan hukuksuz ve antidemokratik uygulamalar neticesinde yaşanan mağduriyetleri dile getirmeniz Allah razı olsun duaları ile ve dikkatlice takip ediliyor. Inşallah bu süreç bittiğinde sizin ve Yeni Asya için de hayırlı neticeler hasıl olacaktır inancındayım.

  • Raşit Duran

    9.11.2016 12:05:39

    (4)Bahsettiğiniz AB ilerleme raporu ciddi hak- hukuk ve insan hakları ihlallerinden bahsedip uyarıyor ve tenkit ediyorsa, cebinde akrep var diyene nasıl ki teşekkür edilir aynen öyle de AB ye teşekkür ederek; milletimiz buna ve daha fazlasına lâyık, diyerek düzeltmek en doğru yol değil mi? Müslüman ve müttefik ülkeler dahil dünyanın büyük kısmını ülkemize "düşman" etmeyi nasıl becerebildik hayret doğrusu. Yanlış olan bu politikalar millet ve memleketin istikbali adına terkedilmeli, hürriyet ve ittifaklar asrının iktiza ettiği siyaset tarzı takip edilmelidir.

  • Raşit Duran

    9.11.2016 11:49:36

    (3) Basında şu günlerde yazılan ve Din-i Mubin-i Islamın parlayan çehresini lekeleyen tabirleri okuyor ve üzülüyoruz. Bunlar "siyasal İslâm faşizmi " yahut "İslâm faşizmi" gibi zulüm ve zorbalık rejim ve ideolojilerini İslâm ile aynı kefeye koymak ve öylece göstermek gayretleri. Peki buna sebep olan kimler? Elbette din adına siyaset yaptıklarını zanneden ve dini siyasetlerine alet eden ve fakat, dine imana uymayan fiil ve icraat yapan işbaşındaki siyasi kadrolardır. Bunun vizr- ü vebali çok büyüktür. Onun harici dünyaya ayar çekmenin, kızmanın bir faydası da bir manası da yoktur. Evvela kendimizi düzeltelim.

  • Raşit Duran

    9.11.2016 11:33:31

    (2) AB nin pek çok konuda Demokrasi, insan hakları, adalet, temel hak ve hürriyetlerin Türkiye'de kalıcı hale gelmesi için verdiği desteği hepimiz biliyoruz. Ve bu ülke insanı bunlara lâyık değil mi? Zaten kendi değerlerimiz bunları emretmiyor mu? Islamiyet "insaniyet- ı kübra" iken onu terörle, faşizm ile anılır hale gelmesinde bizim yani müslümanların hiç mi kabahati yok? Başkalarına kızmak yahut onları düşman ilan etmek yerine önce kendimizi ve ahvalimizi sorgulamak gerekmez mi?

  • Raşit Duran

    9.11.2016 11:21:26

    (1) Hürriyet ve ittifaklar asrında ülke olarak nasıl bir savrulma yaşıyoruz. Akıl alacak gibi değil. AB desteğinde yönetim, temel hak ve hürriyetler konusunda bir miktar mesafe almış, AB standartlarına sahip bir ülkede yaşamanın hayallerini kurmuştuk. Şu anda hayal kırıklığı yaşıyor, gelecek adına korku ve kaygı taşıyoruz. Elbette ümitvarız. Çünkü yeisi mutlak küfürdür, diye biliyor ve öyle inanıyoruz. Ancak "AB hedefimizdir, dönüş yoktur" deyip milletten rey alarak iktidara gelen siyasi kadro, kendi kafasında kurduğu, tek adam iradesine bağlı rejimi tesis edebilmek için, dönüş yok dediği projeye sırtını dönüyor. Bu milleti aldatmak değil de nedir Allah aşkına?

  • Mustafa BİTER

    9.11.2016 11:20:02

    Allah korusun , insanlar kendilerinde olmayan vasıflara sahip olduklarına inandırılırsa , öylesine vehimlere kapılır ki ... Hitler öyle değil miydi ? Mussolini öyle değil miydi ? Lenin , Mao , Kastro , Troçki v.d. öyle değil miydi ? Kendilerini bırakın kendi ülkelerini , dünyayı , kainatın lideri zannediyorlardı...Herkesin , hatta gezegenlerin dahi kendilerine kayıtsız-şartsız biat etmelerini istiyorlardı... Bizde bir darb-ı mesel vardır ; "Şeyh uçmaz , müridler uçurur' diye...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı