"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AB’ye direnişin kaynağı

Kâzım GÜLEÇYÜZ
31 Ocak 2017, Salı
2008’de Yrd. Doç. Dr. İsmail Ermağan’ın sorularına cevaplarımız...

Dünden devam:

“AB Projesi, Türkiye’de bir devlet politikasıdır“ deniliyor. Türkiye’de devlet politikası oluşturma süreci nasıl? TBMM, MGK, partiler, ordu ve diğer aktörler beraber değerlendirildiğinde, ne kadar ağırlıkları söz konusu? 

Türkiye’de “devlet politikası” denildiğinde ilk akla gelen şey, Genelkurmay, MGK ve bürokrasidir. Bunun sebebi, tek parti döneminden gelen ve ihtilâllerle pekiştirilen bürokratik vesayettir. Seçilmiş iktidarları zorlayan, zaman zaman iş yapamaz hale getiren, hattâ halkın verdiği iktidarı silâh zoruyla ellerinden alabilen yapı, 27 Mayıs anayasasının “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” deyip hemen peşinden “Millet bu egemenliği yetkili organlar eliyle kullanır” ibaresini eklemesiyle ihdas edilen ve 12 Eylül anayasasının, konumlarını daha da pekiştirerek sürdürdüğü özerk kurumlar vasıtasıyla bu vesayeti devam ettiriyor. 

Klasik kuvvetler ayrılığı prensibi, Türkiye’ye yasama ve yürütme organlarının, AB kriterlerine göre bu organlara bağlı olarak çalışması gerektiği halde uygulamada tamamen özerk ve başına buyruk şekilde davranan kimi kurumlara söz geçirip onları denetleyemediği, ama buna karşılık antidemokratik ve çağdışı 12 Eylül anayasasına ilâveten, güvenlik eksenli devlet politikalarına temel teşkil eden ve gizli anayasa olarak da isimlendirilen Millî Güvenlik Siyaset Belgelerinin, seçilmiş hükümetlerin dışlandığı süreçlerde hazırlanarak, uygulanmak üzere hükümetlerin eline tutuşturuluyor olması da, devlet politikası kavramının Türkiye’de ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. Devlet politikasından söz edilirken sıkça başvurulan “partiler üstü” deyimi de, seçimle tanzim edilen siyasete ve halkın oylarıyla gelmiş siyasî iktidarlara “devlet iktidarı”nın çizdiği sınırları ifade eden bir söylemi yansıtıyor. Böylece partilere “Sizin görev ve yetki alanınızı halk değil, biz belirleriz” mesajı veriliyor.

İşte bu antidemokratik mekanizmanın ürettiği devlet politikası, uzun yıllar Türkiye’nin AB üyeliğini engelledi. Ama 1999 sonrasında AB’nin buna rağmen Türkiye’yi aday ülke ilân etmesiyle başlayan yeni süreç, bu engellemeyi etkisiz hale getirdi. Ne var ki, bu defa da engellemenin yerini, geciktirme, oyalama ve her fırsattan istifadeyle sabote etme taktikleri aldı. Şu anda bu süreç yaşanıyor. Yani, AB sürecinin devlet politikası olduğunun ifade edilmesi, olayın, bahsi geçen mekanizma tarafından artık engellenemeyecek bir noktaya geldiği için mecburen ve kerhen kabullenilmek zorunda kalındığını; ama buna rağmen sürecin yine “devlet parametreleri” çerçevesinde, olabildiğince geciktirilerek ve sulandırılarak götürülmesi aşamasına gelindiğini gösteriyor. Ve AB içindeki Türkiye aleyhtarlarının süreci engelleme girişimlerinden de medet umularak ve Türkiye’de “AB bizi almaz” propagandası aralıksız sürdürülerek, yine hangi merhalede olursa olsun, sürecin bir yerde durdurabileceği ümidiyle, derinlerdeki direniş hâlâ devam ediyor. 

Yarın: AB’ye direniş reformlarla aşılır

Okunma Sayısı: 4080
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan Erkiş

    31.1.2017 14:38:47

    (3) AB'ye hayır diyenler ya müfritâne "devletçi"olup sahip oldukları "devlet imkânını" kaybetmek istemeyen devletlüler yahut siyasal idelojilerine taassup derecesinde inanmış olanlardır. Fakat ne yazık ki her iki grupta, zâhiren AB'yi istiyormuş görünerek, halkı oyalama yolunu seçmişlerdir. Ancak demokrat misyona sahip poltikacılar AB yolunda mesafe katetmişlerdir. Şimdik siyasal İslâmcı iktidar, AB'ye öncekiler gibi menfi yönden baktığından, Türkiye'yi AB projesinden uzak tutacak, demokratik hukuk devleti değil de tek adam (şimdi de tek kaptan diyorlar) devleti yapacak bir teklifi, kamufle edip halka takdim ediyorlar. Sayın Cevher İlhan ile Sayın Ahmet Battal beylerin bugünkü yazıları fevkalâde güzel ve faydalı olup dikkatle okunmaya değerdir. Onlara da teşekkür ediyoruz. Doğruları bilirsek doğru karar verebiliriz. Yoksa iğfal edilmiş kamuoyu OHAL şartlarında referanduma gidersek, netice 82 darbe Anayasasında olduğu gibi çıkacağını bilmek için müneccim olmaya gerek yoktur....

  • Özcan Erkiş

    31.1.2017 14:11:04

    (2) "Önce insan sonra devlet" diyenler ile "önce devlet sonra insan" diyenlerin devlet politikaları da farklı olacaktır. Meselâ geçmiş dönemlerde, "onlar ortak biz pazarız!" yahut "Batı kulüp!" gibi siyasal ideolojik söylemlerle AB'ye hep mesafeli duran siyasetçiler maalesef bunu söylerken asrın ruhu ve hususiyetini doğru okuyamadıklarından yahut doğru okuyanlara kulak vermediklerinden, halkı da AB konusunda yanlış yönlendirdiler. Şimdi geldiğimiz antidemokratik ortam bize AB'nin ehemmiyetini göstermiştir. Başkanlık diyenlerin gerekçelerinden biri de "devletin beka"sorunu. Peki devletin beka sorunu ile tek adam yönetimi arasında ne gibi ilişki var? Devletin bekası için tek adamı teklif ve tavsiye edenler, demokratik hukuk devleti için ne gibi prensipler vazediyor. Hem meselâ devletin bekası adına tek adam iktidarını isteyenler, devletin yâni mülkün temeli olan adalet ile temel hak ve hürriyetlerin korunması için ne gibi teminat vadediyorlar?

  • Özcan Erkiş

    31.1.2017 11:30:48

    (1) AB projesi, devletten ziyade halkın ekseriyetinin, hür ve demokrat Türkiye inşası için çalışan hükumetlerin projesi olduğuna inanıyoruz. Zira "devlet politikası" dediğinizde, "devlet" kavramından herkes farklı bir mânâ ve muhteva çıkarıyor. Meselâ dün devleti âdeta tağut gibi görenler bugün -haşa-mâbud ittihaz edecek derecede kutsar hale geldiler. Böyle müfritane bir "devlet" anlayışına sahip olanların AB ve benzeri projelere, devletin gücünü bizzat kullanıyor olmaları sebebiyle sıcak bakmaları yahut istemeleri beklenmemeli. Şu anki Türkiye-AB ilişkileri bunun delilidir. Madem "devlet politikası" 15 yıl önce AB diyen siyasal parti 15 yıl sonra neden AB ile ipleri koparma noktasına geldi acaba?.....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı