"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adalet terazisinin ayarı bozulunca...

Kâzım GÜLEÇYÜZ
14 Temmuz 2018, Cumartesi
Eğer yargılanan kişilerin darbe girişimini planladığı, gerçekleşmesinde aktif rol üstlendiği, silah arkadaşlarına, polislere ve sivillere ateş açıp bomba yağdırdığı kesin delillerle ispatlıysa, onlara kanunun gördüğü en ağır cezalar verilsin.

Öğretmenlikten emekli olmuş bir okuyucumuzdan aldığımız mesaj: “Ankara yıllarımda, Talat Aydemir’in ihtilal girişimine katılan ve harbiyeden atılan yaşça benden büyük biriyle mesai arkadaşlığı yapmıştım. Okuldan atılmış, ama başka bir ceza almamış. Neden almadığını ‘Biz komutanlardan birini yakalama emrini yerine getirmiştik. Ceza alanlar komutanlara kötü davranışlarda bulunmuşlar’ diye açıklamıştı. 

“Yakın zaman önce öğrendim ki, bir arkadaşımın astsubay damadına 15 Temmuz’da bir albayı ‘emniyetli bir yere götürüp bırakması’ emri verilmiş, o da yerine getirmiş. Sonuç: müebbet hapis.” 

Birinci örnekte, darbe girişimine katılmış olmanın-şayet bilerek ve isteyerek katıldıysa—cezasız kalması elbette ki sorgulanması gereken bir durum. Eğer o dönemde böyle yapılmayıp, darbecilere, okuldan atmanın ötesinde, darbe girişimindeki rollerine denk düşen yaptırımlar uygulanmış olsaydı, belki 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin bile önü alınabilirdi.

Bu örnek bir ifrat hali ise, ikinci örnek de tefrit halini karşımıza çıkarıyor. Hele işin aslını bilmeden, sadece verilen talimatı yerine getiren bir ordu mensubunun darbeci muamelesi görmesi ve darbecilik suçlamasıyla en ağır cezayı alması, hukuka da, vicdana da uymuyor.

Ki, 15 Temmuz darbe davalarında bunun çok sayıda örneğiyle karşılaşıyoruz.

Eğer yargılanan kişilerin darbe girişimini planladığı, gerçekleşmesinde aktif rol üstlendiği, silah arkadaşlarına, polislere ve sivillere ateş açıp bomba yağdırdığı kesin delillerle ispatlıysa, onlara kanunun gördüğü en ağır cezalar verilsin.

Buna kimsenin bir itirazı olamaz.

Ama darbe hakkında hiçbir bilgileri ve darbeyle hiçbir alâkaları olmadığı halde, sırf o gece üstlerinden gelen talimatla verilen görevi yerine getirdikleri için darbecilikle suçlanıp çok ağır cezalara çarptırılan TSK mensupları ile harbiye öğrencilerinin durumu bunlarla karıştırılmamalı.

Bu noktada ciddi mağduriyetlere yol açan karışıklıklar olduğunu, kurunun yanında nice yaşların yandığını işitiyoruz.

Adalet terazisinin ayarı bozulmaya görsün...

                                                                               ***

-İlk konuşmadan: “İnsanların herhangi bir sebepten ötürü dışlandığı, ötekileştirildiği, zulme maruz kaldığı dönemler geride kalmıştır.” 701 sayılı son KHK ile 130 bini geçen ihraçlarla, on binlerce delilsiz gözaltı ve tutuklama da mı?!! Peki, bundan sonra yeni dönemde ne olacak?!!

-Adalet Bakanı’nın ‘güven veren adalet’ açıklaması https://youtu.be/xpf93UxC0i4  @YouTube aracılığıyla

 

Okunma Sayısı: 9714
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    14.7.2018 10:03:21

    Toplumu haddinden fazla politize edip ayrıştırdıktan sonra çıkıp, "insanların dışlandığı, ötekileştiği, zulme maruz kaldı dönemler geride kaldı(mı acaba?-GA)" demek -sizce- inandırıcı ve samimi bir beyan mı? Öyle ise son çıkan KHK ile 18 binden fazla insanı işinden ve aşından eden, yürekleri yakan ihraçlara ne diyeceğiz? Bundan sonraki dönemde benzeri şeyleri yaşamamanın garantisi var mı? Yeni sistem ve dönemin özeti (Şeyh Edebali'nin dediğinin tersi felsefe): "Devleti yaşat ki millet yaşasın." Mesele "iktidarsa" gerisi teferruattır! Sayın Battal'ın bugünkü aydınlatıcı yazısında dediği gibi, "Evet, bu memleketin insanı Avrupalıya birçok konuda imreniyor." Hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğünü bu millete çok görmek yahut lütuf gibi görmek....Vatan ve millete yazık değil mi?

  • Gündüz Alp-2

    14.7.2018 09:40:49

    Ülkenin yetkin hukukçularının "monokrasi" olarak tanımladığı yeni sistemi yine en güzel CB'nın başdanışmanı bir prof.özetlemiş: "Başkan ne derse o!" (Yeni Asya,14.07) Her iki tanım da aynı kapıya çıkıyor. Fakat bizim odaklanmamız ve ilgilenmemiz gereken konu, hürriyetçi demokrasi ile hukukun üstünlüğü meselesidir. Bu iki mesele ülkede tam yerleşmediği müddetçe "adalet terazisinin ayarı" hep bozuk olacağından beklediğimiz adalet kamil anlamda tecelli etmeyecektir. Nasreddin Hoca'nın samanlıkta kaybettiği iğneyi dışarıda araması misillü, doğru şeyleri yanlış yerde aramayalım. Neyi kaybetmişsek onu bulmanın peşinde olmamız gerekir. Kaybettiğimiz iki şey: Hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür. Yaşadığımız menfilikler, bu iki kaybın sonuçlarıdır. İsimlerin değişmiş olması, gerçeklerin mahiyetini/içeriğini değiştirmiyor.

  • Gündüz Alp

    14.7.2018 09:23:40

    Sayın Güleçyüz, pek çok zulümlere kapı açan 15 Temmuz darbe girişiminin gerçek kanıtlarıyla gerçek failleri bulunsun ve cezası ne ise verilsin konusunda herkes hem fikirdir. Bu meselede kimsenin itirazı yoktur. Fakat o günün ilk gecesinin üzerindeki sır perdeleri bile kaldırılmamışken, ordu mensubu ve askeri öğrencileri suçlu ilan etmek ve peşin ceza kesmek adalet değildir. Hele bunların dışında darbe ile alakası mümkün görünmeyen on binlerce insanı "darbeci" ithamıyla cezalandırmak adalet hiç değil, olsa olsa zulümdür. Dediğiniz gibi "Adaletin terazisinin ayarı bozulmaya görsün.." adalet zulme, hürriyet esaret dönüşüyor. Yeni Asya'nın bugünkü "-Son 10 yılda 30 kat arttı-380 BİN KİŞİ ADLİ KONTROLDE" manşeti bize ne anlatmak istiyor dersiniz? Düşündük mü?

  • Ahmet

    14.7.2018 06:25:23

    Maalesef bu darbe davaları tamamen siyasi rant elde etmek için kullanılıyor. O nedenle hukuk işletilmiyor. Adeta ne kadar çok kişiye ceza verilirse ve bu cezalar ne kadar ağır olursa o kadar siyasi rant edilebilir mantığıyla mahkemeler karar veriyor. Peki hukuk ve vicdan bunun neresinde, bu kararları verenler pekala bu darbenin iç yüzünün hala gizlendiğini bilmiyorlar mı? Neden darbeyi gerçekten araştıran gazeteciler hapse atılıyor. Yoksa kontrollü küçük bir kalkışmanın binlerce masum insanı işinden edip hapse atma projesi olduğunun ortaya çıkması mı istenmiyor. Sizden birçok kez duyduğum bir söz gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır. Ve bugün bakıyorsunuz bu yüzbinlerce masum insana yapılan darbenin aslında bir proje olduğunu çok yetkili birisi ifade ediyor. Allah a havale ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı