AKP kurucularından ve ilk AKP hükümetinde bakanlık yapmış olan Ali Coşkun, siyaseti bıraktıktan seneler sonra, partinin ve iktidarın gidişatıyla ilgili değerlendirmelerinde şu önemli ve manidar tesbitleri dile getirmiş:
“AK Parti’yi kurarken çizdiğimiz kırmızı çizgilerden biri, istişareydi. Erken seçim kararı alınınca, Sayın Erdoğan listeleri kendisinin yapacağını, istediği arkadaşı istediği il’e koyacağını söyledi. Nitekim 2007 yılına bakarsanız, bütün bakan arkadaşların yeri değişmiştir. Ben kendisine, benimle mutabık kalmadan sıramı ve ilimi değiştiremeyeceğini söyledim. Orada anlaşamadık. Beni Malatya, Balıkesir veya Çanakkale’den bir yere koymak istedi, ben istemedim. Yerimde, İstanbul’da kalmak istedim. Daha ötesi, tayin edilen adam olmak istemedim. Çünkü 12 Eylül’den sonra yapılan Anayasa, Siyasî Partiler Yasası ve Seçim Kanunu öyle bir sistem getirmiş ki lideri tek adam yapıyor. Ben bu tek adamlığa karşı çıktım.
“Milletvekilinin liyakati ne olursa olsun, kazanacağı il’e ve sıraya konduğu zaman seçiliyor. Seçildikten sonra milletvekili biliyor ki, ‘Beni liderim listeye koyduğu sürece seçilirim.’ O zaman milletin vekili olmaktan çıkıyor, liderin vekili oluyor. Dolayısıyla bakanlık yapmış insanı bile, tayin eder gibi ‘Sizi de şuraya koydum’ düşüncesi, demokratik sistemin yerleşmesi bakımından fevkalâde yanlıştır.
“Ekonominin yumuşak karnı olmaya devam eden sorunlar var. Bunlardan biri bütçe açığı. Bütçe açığı nedeniyle yatırımlar yavaşladı, üretim yavaşladı. Kamu maliyesinde biraz fazla yatırıma gidildi. Bütün bakanlıklar, lüks binalara taşındı. İnşaat yatırımlarıyla ilgili Ali Babacan, biraz geç de olsa, haklı bir noktaya değindi; ama önce kamudaki lüks inşaatları frenlemeleri lâzım! Bu, valiliklere kadar intikal etti.
“Devletin aslî görevi güvenliktir, adalettir, eğitimdir, sağlıktır. Maalesef, hükümet devletçi bir zihniyete kayar gibi görüntü sergiliyor. Torba Yasaya bir gecede, kimsenin görüşünü almadan, binlerce işadamıyla ihracatı 150 milyar dolarların üzerine çıkaran bir hareketi, yabancı yatırımları 10 milyarların üzerine çıkan bir hareketi, DEİK’i devletleştirdi.
“Siyasî otoritenin ekonomiye müdahalesi yönünde bir eğilim görülüyor. Bu fevkalâde tehlikelidir. Siyasî bakımdan BDDK’yı yönlendirmek, bankalara şu veya bu şekilde baskı yapılması, sadece bir bankanın ve mudilerinin zarar görmesiyle bitmez. Güven sarsılır.”
(Fatih Vural, Bugün-Pazar, 21.9.14)
tweet 1: Roller değişiyor: Risale-i Nur'a bandrol engeli ve devlet tekeli AKP'yi yasakçı durumuna düşürürken, CHP buna karşı çıkıp kalkmasını istiyor.
tweet 2: Halk 76 yıl sonra dahi, iddia ettiğiniz gibi hiçbir zorlama olmadan M. Kemal’e bağlılığını gösteriyorsa, onu niye hâlâ kanunla koruyorsunuz?