"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aydınlar ve din

Kâzım GÜLEÇYÜZ
15 Mart 2019, Cuma
Yetişme ortamı ve aldığı eğitim gereği dini bilmeyen aydınların uluorta dinsizlikle suçlanmaları halinde, zihinlerinde dine karşı mevcut olan önyargı ve şüphelerin kemikleşeceği ve dahası, onları saldırgan bir tavra yönelteceği uyarısında bulunan Üstad Bediüzzaman Said Nursî diyor ki:

“Fena adama ‘iyisin, iyisin’ denilse iyileşmesi ve iyi adama ‘fenasın, fenasın’ denildikçe fenalaşması çok vuku bulmuştur.” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 256)

Bu sözde, hem caydırmayı, nefret ettirip kaçırmayı değil, sevdirip teşvik etmeyi; ürkütüp uzaklaştırmayı değil, kazanmayı esas alan İslâm ahlâkına dayalı tebliğ metodolojisinin; hem de psikoloji ve pedagoji gibi davranış bilimlerinin önemli prensiplerinden biri seslendiriliyor.

Üstad, izahlarını şöyle sürdürüyor:

“Faraza, bazılarının altında büyük fenalıklar varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira çok fenalık vardır ki, iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ve ondan tegafül edildikçe (görmezlikten gelindikçe) mahdut ve mahsur (sınırlı) kaldığı gibi, sahibi de perde-i hicap ve hayâ (hayâ ve gizlenme perdesi) altında kendisinin ıslahına çalışır. Lâkin, vaktâ ki perde yırtılsa, hayâ atılır; hücum gösterilse, fenalık fena tevessü eder (genişleyip yayılır).” (age, s. 2567)

Bu ifadelerde de, yukarıdaki prensibin uygulama alanına taallûk eden bir başka çok önemli boyuta vurgu yapılıyor.

Burada, “fena” olduğu tesbit edilenlere dahi hücum etmemek suretiyle, hem onların ıslahına, hem de bu mümkün olmasa bile fenalıklarının yayılmasını önlemeye yönelik manidar bir “strateji” var.

Bu yaklaşımı aynı zamanda, bir cihetiyle, Kur’ân ve Sünnete dayanan İslâm ahlâkındaki “fenalığa da iyilikle mukabele etme” prensibinin günümüz içtimaî ve siyasî hayatına uyarlanan bir yansıması olarak da değerlendirmek mümkün.

İyi uygulandığı takdirde, aydın-halk kopukluğu ve gittikçe derinleşen bir kutuplaşmaya giden laik-antilaik çatışması gibi hâlâ içinden çıkamadığımız birçok kriz ve gerilimin en etkili reçetesi olabilir.

Karşılıklı önyargılara dayalı suçlamaların doğurduğu kısır döngüyü kırarak uzlaşma ve barış ortamını tesis edebilir.

Okunma Sayısı: 2803
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    15.3.2019 15:29:07

    Bağışlayın, ar ederek yazıyorum: Neticede yerel bir seçim olan 31 Mart'ta kendilerine destek verilmesi halinde düşman belledikleri muhalif ve muarızların "analarını bellemek" için "Rabbim izin verirse" diyen densiz ve dengesiz söylem sahibi siyasetçilerin vatan, millet ve din kaygısı taşıdıklarına inanmıyorum. Kaygılarının ikbal, iktidar, güç ve saltanat olduğunu zannediyorum. Şu kadar zamandır, kampanyada özellikle iktidar ve ortak cenahın demokratik hukuk devletinden, hürriyet ve adaletten, meşveret, ortak akıl ve meclisten gibi şeylerden bahsettiklerini duydunuz mu? Varsa yoksa hayali beka üzerinden kavga. Hem de ne kavga. Sonuç? Dün farklılıklara saygı duyan fertler yerine bugün farklılıklara nefret dolu nazarla bakan insanlar. Yani kısaca, dindarlık değil kindarlık. Yapmayın beyler! Bekanın da barışın da krizin de kaosun da reçetesi "kavga" değildir. Hiçbirimiz düşman değil, hepimiz bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıyız.

  • Gündüz Alp-2

    15.3.2019 15:10:25

    İlginçtir, şu anda manipülasyon ve provokasyon faaliyetlerin hemen hepsi din üzerinden dini argüman ve söylemlerle yapılmaktadır. Neden din? Dinin, ittihat ve ittifaka vasıta ve vesile olması gerekirken, fitne ve tefrika aleti ve malzemesi gibi kullanılması ne anlam geliyor hiç düşündük mü? Toplumun bir kısmını diğer kısmına adavet eder "paramiliter güçler" haline getirmek kime ne kazandırır? İktidar, güç ve saltanatın "ibkâsı" için, vehmi "beka" argümanını kullanmak, bunun için de kitleleri harekete geçirecek dini alet ve basamak yapmak.. Şiddetle ihtiyacını duyduğumuz şey: Hürriyetçi demokrasi ve hukukun hakim olduğu bir Türkiye'dir. Bunu kamil anlam ve uygulamaları ile tesis etmeyi beceremez isek, siyasal, sosyal ve ekonomik hayatta kriz, kaos, paradoksların cenderesinden kurtulamayız. Gündüz vakti güneşli bir günde gözünü kapayan yalnızca kendine gece yapar. Kendimizi kandırmayalım.

  • Gündüz Alp

    15.3.2019 14:54:36

    Sayın Güleçyüz, Hz. Peygamber'in (asm) "Müjdeleyin nefret ettirmeyin, kolaylaştırın zorlaştırmayın" ikazını bildiği halde aksi eylem ve söylemlerle, dine karşı düşmanlığı sonuç verecek bir tavır içine girmek toplumsal barış ve huzura hizmet eder mi? Dine hizmet etmeyeceği aşikârdır. Yüzde yetmişi ehl-i taklit olan toplumun takip ettiği iki sınıf; ulema/aydınlar ile ümera/yöneticiler eylem söylemlerinde fevkalade özenli ve dikkatli olmak zorundadırlar. Kriz halini daha da derinleştiren ithamlar, hücumlar dine mesafeli kesimlerin dine adavetini sonuç verebilecek vahim hatalardır. "Din, nasihattir." Kimsenin tekelinde olmayan milletin ortak kutsal malıdır. Dini kendine mal ederek, menfi siyasetinde menfi tarzda kullananlar vatan, millet ve dine hizmet etmiş olmuyor, tam tersine dini kendilerine hizmet ettirmiş oluyorlar. Özellikle yarım hoca ve yarım hekim vaziyeti takınan siyasetçiler, ellerini -lütfen- dinin yakasında çeksinler. Demokrat olsunlar yeter.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı