"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AYM ve Başkanı niye hedefte?

Kâzım GÜLEÇYÜZ
30 Temmuz 2019, Salı
Sadece kendi istedikleri tarzda karar çıktığında “yargıya saygı”dan dem vuranlar şu günlerde AYM’ye ve özellikle Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’a ateş püskürüyorlar.

Sebep, barış akademisyenleri hakkındaki hak ihlâli kararının onun çift oyu ile çıkması.

Karara göre, bazıları tutuklanıp yargılanan, hüküm giyen ve hapse giren, bazılarına ise hiç dokunulmayan barış akademisyenlerinin imza attığı bildiri “terör örgütü propagandası” değil, ifade özgürlüğü kapsamında.

Kararı değerlendiren hukukçulara göre de bildiride devlete sert eleştiriler yöneltilmekle beraber örgüt propagandası yok.

Bu tür bildirilerde maksadı aşan sözler de olabiliyor. Barış duyarlılığı taşıyan insanların bunlara dikkat etmeden attıkları imzalar, hayatlarını karartma sebebi yapılmamalı.

Ama “Çocuklar ölmesin” demenin bile örgüt propagandası sayılabildiğini, Ayşe Öğretmenin başına gelenlerde görmedik mi?

Keza terörle hiç ilgisi olmayan nice insan “terör örgütü üyeliği ve propagandası” ithamıyla zindanlarda süründürülmüyor mu?

İşin diğer boyutu, terörle mücadele adı altında yapılan ağır hukuk ihlallerinin şehit ve gazi istismarı ile üzerinin örtülmemesi gereği.

Güvenlik güçleri içindeki bazı kontrol dışı unsurların hukuk ve insanlık dışı eylemleri zaman zaman medyaya da yansımadı mı?

Ve yetkililer bunun üzerine soruşturma açıp gereğini yapma sözü vermediler mi?

Bu meselede asıl sorgulanması gereken ise, yeni tabiriyle “etkisiz hale getirme,”  yani öldürme eksenli terörle mücadele yöntemi.

Bunun netice vermediği, Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğ’un yeri geldikçe hatırlattığımız tesbit ve beyanlarıyla sabit.

Bütün bunlardan sonra ve gelinen noktada terörün de, mücadele tarzının da hukuk ve demokrasi kuralları çerçevesinde yeniden ele alınarak vuzuha kavuşturulması şart.

AB ile vize serbestisi müzakerelerini tıkayan bir numaralı sorun da bu konuda Ankara ile Brüksel arasındaki büyük görüş ayrılıkları.

Son haberlere göre Saray bu işin Ekim’e kadar olumlu bir neticeye bağlanması için talimat vermiş. Umalım ki, derin bürokrasinin terör üzerinden Türkiye’yi ve AB sürecini tıkayan direnişi artık aşılsın ve AYM kararı da bu noktaya varmanın öncü işareti olsun.

Okunma Sayısı: 4672
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    30.7.2019 09:31:55

    "...Saray bu işin Ekim’e kadar olumlu bir neticeye bağlanması için talimat vermiş. Umalım ki, derin bürokrasinin terör üzerinden Türkiye’yi ve AB sürecini tıkayan direnişi artık aşılsın ve AYM kararı da bu noktaya varmanın öncü işareti olsun.." temenni cümlesi aslında ülke yönetiminin nasıl cereyan ettiğini anlatır gibi. Fakat adaletin tecellisi, bir yerden gelecek emir ya da talimatla olacak iş değildir. Kuvvetler ayrılığı demokrasinin şartlarındandır. Bu olmadığı için birinden gelecek talimatla iş görecek yargıda elbette ve elbette adalet geç tecelli edecektir. Oysa biliyoruz ki "geç gelen adalet adalet değildir." Yerinde, zamanında ve tam olarak adaletin tecelli etmesini istemek, bu ülkeye vergisini veren her vatandaşın temel ve yasal hakkıdır. Ve adaletin tecellisi de hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğünün ülkeye tam hakim olmasıyla ilgili bir husustur. Öncelikle bunlar ülkede var mı yok mu buna bakmak icap eder.

  • Gündüz Alp-2

    30.7.2019 09:22:05

    AB ile yaşadığımız sorunun temelinde de demokrasi ve hukuk "yokluğu" yok mu? O kadar ki "Demokrasi Endeksi"nde bile Afganistan'ın gerisine düşmüş bir Türkiye'den bahsediliyor. Bir an önce bu girdaptan bu ülke kurtulmalıdır. Hür ve demokrat dünyada güçlü, saygın ve medeni bir ülke olarak yerini almalı, toplumsal barış ve huzuru tesis etmeli, bölgesine ve dünyaya bu konuda örnek hale gelmelidir. Ancak bunun şartı, tekçi tekelci yönetim anlayışını terk etmektir. Yoksa hem istibdat ve tahakküm olsun hem demokrasi ve hukuk olsun dersek, bu mümkün değildir. İki zıttın birarada bulunması "fıtrata" aykırıdır. Fıtrat ise hürriyet ve adalet, demokrasi ve hukuk, insan hakkına tam riayet, barış ve huzur....ister. Bunu yapmak çok da zor olmasa gerektir. Yargı, küçük adımlarını büyütmeli, atacağı dev adımlarla demokrasi ve hukukun ülkeye hakim kılınması için üzerine düşen tarihi görevi vicdanının sesini dinleyerek korkusuzca yerine getirmelidir.

  • Gündüz Alp

    30.7.2019 09:10:45

    Sayın Güleçyüz, "kendine demokrat" olanların tavrı her zaman böyledir. Kendi lehlerine olanı alkışlar, olmayanı -bağışlayın- gömerler. Hiç unutmamız gereken ise şudur: Türkiye parlamenter demokrasi ile yönetilmiyor. Tekçi, tekelci bir yönetim ve onun "rey-i vahit" uygulamaları iş başındadır. Değerlendirme, analiz, kritik...her ne ise ona göre yapmak zorundayız. AYM'nin önceki Ahlat saray kararı ile şu son "hak ihlali" kararı bize yargının yavaş da olsa üzerinden korkuyu attığı ve baskıya karşı küçük de olsa direndiği izlenimi veriyor. Az da olsa ümitleniyoruz. Umarım bağımsız ve tarafsız oluşunun hakkını verecek dev adımları kısa zamanda atar ve Türkiye'nin demokratik hukuk devletine dönmesinin yolunu açarlar. Hem yargıya olan güveni de arttırır ve vatandaşa "Berlin'de hâkimler var!" dedirtir. Ümitvârız. Artık aykırı sesler iktidar içinden bile çoğalarak çıkmaya başlamıştır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı