Sadece kendi istedikleri tarzda karar çıktığında “yargıya saygı”dan dem vuranlar şu günlerde AYM’ye ve özellikle Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’a ateş püskürüyorlar.
Sebep, barış akademisyenleri hakkındaki hak ihlâli kararının onun çift oyu ile çıkması.
Karara göre, bazıları tutuklanıp yargılanan, hüküm giyen ve hapse giren, bazılarına ise hiç dokunulmayan barış akademisyenlerinin imza attığı bildiri “terör örgütü propagandası” değil, ifade özgürlüğü kapsamında.
Kararı değerlendiren hukukçulara göre de bildiride devlete sert eleştiriler yöneltilmekle beraber örgüt propagandası yok.
Bu tür bildirilerde maksadı aşan sözler de olabiliyor. Barış duyarlılığı taşıyan insanların bunlara dikkat etmeden attıkları imzalar, hayatlarını karartma sebebi yapılmamalı.
Ama “Çocuklar ölmesin” demenin bile örgüt propagandası sayılabildiğini, Ayşe Öğretmenin başına gelenlerde görmedik mi?
Keza terörle hiç ilgisi olmayan nice insan “terör örgütü üyeliği ve propagandası” ithamıyla zindanlarda süründürülmüyor mu?
İşin diğer boyutu, terörle mücadele adı altında yapılan ağır hukuk ihlallerinin şehit ve gazi istismarı ile üzerinin örtülmemesi gereği.
Güvenlik güçleri içindeki bazı kontrol dışı unsurların hukuk ve insanlık dışı eylemleri zaman zaman medyaya da yansımadı mı?
Ve yetkililer bunun üzerine soruşturma açıp gereğini yapma sözü vermediler mi?
Bu meselede asıl sorgulanması gereken ise, yeni tabiriyle “etkisiz hale getirme,” yani öldürme eksenli terörle mücadele yöntemi.
Bunun netice vermediği, Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğ’un yeri geldikçe hatırlattığımız tesbit ve beyanlarıyla sabit.
Bütün bunlardan sonra ve gelinen noktada terörün de, mücadele tarzının da hukuk ve demokrasi kuralları çerçevesinde yeniden ele alınarak vuzuha kavuşturulması şart.
AB ile vize serbestisi müzakerelerini tıkayan bir numaralı sorun da bu konuda Ankara ile Brüksel arasındaki büyük görüş ayrılıkları.
Son haberlere göre Saray bu işin Ekim’e kadar olumlu bir neticeye bağlanması için talimat vermiş. Umalım ki, derin bürokrasinin terör üzerinden Türkiye’yi ve AB sürecini tıkayan direnişi artık aşılsın ve AYM kararı da bu noktaya varmanın öncü işareti olsun.