"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bağdat Paktı’ndan bugüne

Kâzım GÜLEÇYÜZ
16 Ocak 2019, Çarşamba
Hükümetin yaklaşık 10 yıl önce Suriye ve Irak’la yakınlaşma siyaseti uyguladığı dönemde, İsrail Dışişleri Bakanlığı Siyasî Araştırmalar Bölümü eski Başkanı Aryen Levin, Menderes’in Irak’la yaptığı ve sonra Pakistan’la İran’ın da katıldığı ittifakı hatırlatıp şöyle demişti:

“1948’deki kuruluşundan sonra İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye olmuştu. Ama Müslüman ortaklarıyla girdiği bu savunma oluşumunun geliştirilmesinde kendisine verilen faal rol nedeniyle, Türkiye’nin İsrail’e yönelik bu ilk samimiyet gösterisi hızla söndü. Şimdiki hükümet de Menderes’in tavrını tekrarlıyor. Türkiye-İran yakınlaşması yakın takipte tutulmalı.” 

(The Jerusalem Post, 1.11.09)

1955’te kurulan ve Bağdat Paktı olarak bilinen ittifaka Said Nursî, üç önemli İslam ülkesinin bir araya gelmesini tüm Müslümanların ve insanlığın barış ve selâmeti için başlangıç olarak gören bir bakış açısıyla yaklaşmış, bu fikrini Bayar ve Menderes’e mektupla iletmişti. (Tarihçe, s. 1095)

Ne yazık ki, bu ümit veren başlangıcın arkası getirilemedi; ittifak anlaşmasına imza koyan üç ülkenin liderleri de kanlı darbelerle alaşağı edilerek devredışı bırakıldı ve kurdukları ittifak zaman içinde işlevsiz hale getirilerek dağıldı. Eğer müdahale ve sabote edilmeyip gelişerek devamına imkân verilseydi, o üçlü ittifak İslam birliğinin çekirdeği olabilir ve hem bölge, hem de dünya barışına ciddî katkı sağlayabilirdi.

Önce Türkiye ile Irak arasında akdedilen, ardından Pakistan, İran, İngiltere ve sonra ABD’nin katılımıyla CENTO olarak genişletilen bu ittifakın iç darbelerle sabote edilmesinde, bundan rahatsız olan İsrail’le işbirlikçilerinin de parmağı olmalıydı.

Zaten Müslüman ülkeler ne zaman birbirlerine yakınlaşmaya yönelse, birtakım fitne merkezleri hemen harekete geçerek, bu gelişmeyi sabote edip engellemeye çalışmış ve maalesef başarılı da olmuşlar.

Türkiye-Suriye açılımının 10 yıl sonra geldiği nokta, 2011’de başlatılıp alevlendirilen iç savaşın Suriye’yi içine sürüklediği dehşetengiz tablo ve bu durumun her alandaki trajik sonuçları, bunun son örneği.

İbret alınmadığı için tarih bir kez daha tekerrür ediyor. Ve sonuç yine İsrail’e yarıyor...

Okunma Sayısı: 3100
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÜSEYİN İLHAN

    16.1.2019 21:40:43

    Ülkemizin DP-AP İdarelerinde ORTADOĞU ve İSLAM Ülkeleri ile olan ilişkileri gayet itinalı,konjüktürel sıkıntılar olsada göğüs gerip kardeşliğin değerini daima önplanda tutmayı başardılar. Fakaat 60/82 DARBELERİ ile altüst edilen siyasi zeminde kurgulanmış şekilde başa getirilen iktidarlar milletten güçlü destek almalarına rağmen bu desteğin kadrini bilemediler. Kapalı kapılar arkasında ittifak ettikleri ülkeler ne dedi ise ona göre yol katederek milletin beklentilerini boşa çıkarıp, kardeşliğinde temellerini tahrip ettiler. SURİYE Politikamız şu anki sıkıntılardan. istikbalde daha çok sıkıntı vereceğini söylemek kehanet olmaz.

  • Gündüz Alp-3

    16.1.2019 15:50:51

    Kıyamete kadar tamir ediciler ile tahrip ediciler var olacaktır. Aslolan İslam Dünyasının tamir etmekte göstereceği kararlılık ve beceridir. Yoksa kendi beceriksizliğimizi sürekli başkalarının üzerine atarak işin içinden çıkamayız. Önemli olan "fitne merkezleri" çalışırken bizim ne yaptığımızdır. Mesela, Dünya Barışı projeniz varsa, kendi ülkenizde ve İslam dünyasında toplumsal barışı ve huzuru temin edemeden bunu nasıl başaracaksınız? Hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğünü hakim konuma getirmeden adaleti nasıl tesis edeceksiniz? 1 tvit ile sarsılan ekonomiyi nasıl ve hangi argümanlarla güçlü kılacaksınız? 17 yıldır ülkeyi tek başına yönettikleri halde, daha düne kadar "beka" gibi bir sorun yokken şimdi "beka" meselesi demek ne anlama geliyor? Kendi milletinizi bile "zillet,illet, nasipsizler..." gibi aşağılayıcı kelime ve kavramlarla ayrıştırırken İslam birliğini nasıl kuracak, ittifaklar dünyasında nasıl yer alacaksınız? Evet, sorular, sorular....Sonuç?

  • Gündüz Alp-2

    16.1.2019 15:37:58

    AB'ye girmenin kolay olduğu yıllarda bir siyasetçi "onlar ortak biz pazar", diğeri "Batı ya da Hıristiyan Kulüp" gibi yaklaşımlarla meseleyi sığ bir şekilde ele alarak trenin kaçmasına sebep oluyorlardı. Her ikisi de farklı ideolojilere sahipti ama Avrupa'yı toptancı bir şekilde ele alıyordu. Tıpkı bugünkü zihniyet gibi. Oysa Bediüzaman'ın dediği gibi "Avrupa ikidir." Biri müspet/olumlu, diğeri negatif/olumsuz. AB birinci Avrupayı temsil eden bir oluşumdur. Aynı kriter ABD ve Rusya için de geçerlidir. Toptancılıkla dahili-harici meseleleri sorunları çözmekte zorlanırız. Öyle de oluyor. Bu yanlış bakış açısı, dostları ve ittifakları düşman haline getirdi. Hem bir ekonomi 1 tvit ile sarsılırsa söylenecek söz kalır mı? Eskiden bu durumlar için "pamuk ipliğine bağlı" denirdi. Şimdi 1 tvite bakıyor. Bünye zayıf olunca basit bir soğuk algınlığı bile insanı yorgan döşek yatırır. Güçlü ve saygın olmak istiyorsak, ittifaklara önem vermeli, hür, medeni ve demokrat ittifaklarda yer almalıyız.

  • Gündüz Alp

    16.1.2019 15:14:09

    Sayın Güleçyüz, yaklaşık bir asır önce, Bediüzzaman zamanın ruhunu öyle isabetli okuyor ki, "zaman cemaat zamanıdır" diyor. Bu yüzden Bağdat Paktı ve benzeri oluşumları destekliyor, alkışlıyor. Şimdiki dünya da cemaatler, cemiyetler, ittifaklar ve ortaklıklar dünyasıdır. Kendilerini hür, demokrat ve medeni dünyadan tecrit edenler, otoriter yönetime yelken açanlar, okyanusta seyahate cesaret eden pusulasız gemiler misali bir müddet sonra karaya oturmaları ya da bir kayalığa çarpmaları ihtimal dahilindedir. Bir de bu geminin dümeninde kimseyi dinlemeyen, kendi kıt aklına güvenen, kibirli ve üstelik yanına kılavuz bir kaptan da almayan bir kaptan varsa. Vay o geminin ve yolcuların haline! Dış politika uzmanı değiliz. Olanların da ne kadar uzman olduklarını Suriye politikasında hep birlikte gördük. Meşhur sözdür: Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. Öngörü, vizyon ve ufuk meselesi....

  • Özdemiroğlu

    16.1.2019 09:39:53

    Keşke Türkiye'nin Suriye açılımı kadar mesele basit olsaydı.Körfez Savaşı ve Özal'ın politikaları Irak'ta PKK'nın yurt tutmasında müessir olduğu gibi; AKP Hükümeti'nin Komşularla sıfır sorun diye başlayan öngörüsüz politikaları da maalesef hem sınırlarımızı ateş çemberine çevirdi,hem de bölge ne halde malum!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı