Adalet Bakanı Gül, cezaevlerine kitap kampanyasını gündeme getiren Sözcü yazarı Emin Çölaşan’ı arayıp demiş ki:
“Bizim de Bakanlık olarak bütün amacımız tutuklu ve hükümlülere kitaplar sağlayıp onları okumaya teşvik etmektir. Bu konuda çalışmalarımız var. Örneğin Aliağa Cezaevi kütüphanesinde 4900 kitap olduğunu öğrendim. Sözünü ettiğiniz kampanya konusunda arkadaşlarıma talimat veririm, bu işin nasıl yapılacağını belirlesinler.” (19.10.19)
Risale-i Nur başta olmak üzere benzer kampanyaları yıllardır sürdüren bir yayın kuruluşu olarak Bakanın cezaevlerine kitap temini ve okumayı teşvik konusuna yaklaşımını elbette ki takdire şayan buluyoruz.
Ama bu destek ve teşvikten önce yapılması gereken birşey var: Bazı cezaevlerinde inat ve ısrarla hâlâ devam ettirilen keyfî kitap ve gazete yasaklarının artık kaldırılması.
Bunun en yeni örneklerinden biri, Cumhuriyet yazarı Emre Kongar’ın yazısına aksetti.
Buna göre, CHP’nin gazeteci kökenli Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, şehirdeki iki cezaevinde tesbit ettiği keyfî uygulamalardan biri, Yeni Yaşam gazetesiyle birlikte Yeni Asya’ya konulan keyfî yasak (20.10.19).
Avukatımız Mustafa Özbek konuyla ilgili olarak CİMER’e başvurup, Yeni Asya’nın ve yayınladığı Kur’an-ı Kerim ve Risale-i Nur eserlerinin dahi bazı cezaevlerinde engellenmesinin kanuna aykırı ve suç olduğunu ilettiğinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından, Bakan adına Tetkik Hâkimi Mahmut Çevik imzasıyla Özbek’e gönderilen açıklamada gazetemiz ve yayınlarımız için “Genel Müdürlüğümüzce alınmış bir yasaklama kararı bulunmamaktadır” denilmişti (Yeni Asya, 24.7.19).
AYM’nin de, kanunla belirlenen istisnalar dışında tutuklulara gazete ve yayın yasağı konulamayacağı yönünde birçok kararı var.
Buna rağmen, Eskişehir’dekiler dahil olmak üzere, bazı cezaevlerindeki keyfî engellemelerin hâlâ devam ediyor olması ne ile ve nasıl izah edilebilir? Bakanlık bu sorumsuzluğa müdahale etmek için daha neyi bekliyor?
Bu konuyu şimdiye kadar defalarca yazdık, konuştuk. Ama görülüyor ki, uygulamada keyfî direnişini hâlâ inatla sürdürenler var. Cezaevleri birilerinin derebeyliği olmaktan artık çıkmalı.
Hukuk devleti olmanın bir gereği de bu.