Ülkenin içte ve dışta onca zorlu problemi varken ve izlenen tartışmalı politikalarla bunlar yer yer daha da kronik hale getirilip üstlerine yeni yeni sorunlar eklenirken hepsi bir kenara itilip en önemli ve âcil mesele olarak gündeme dayatılan sistem değişikliği için iktidar sözcülerinin seslendirdiği başlıca argümanlardan biri “Bütün vesayetler ortadan kalkacak” iddiası.
Onlara göre, yürütme yetkisi tümüyle halkın seçtiği cumhurbaşkanına verilmek suretiyle, parlamenter sistemde şimdiye kadar seçilmiş hükümetlere takoz koyan, icraatlarını frenleyip engelleyen mekanizmalar bertaraf edilecek. Ve bürokratik oligarşi tarihe karışacak.
Peki, bu iddialar ne ölçüde gerçek?
İşin aslına bakılırsa, yeni sistemle öngörülen cumhurbaşkanı kabinesinin teşekkül tarzı dahi yeni bir bürokratik vesayet odağının oluşturulduğunu haber veriyor.
Cumhurbaşkanının Meclis dışı isimlerden veya hükümete alınırsa vekillik sıfatı düşecek isimlerden kuracağı kabinenin Meclisle doğrudan bir iletişim ve irtibatı olmayacak. Hiçbirinin siyasî sorumluluğu yok. Milletvekilleri bu kişileri denetlemek ve gereğinde hesap sormak şöyle dursun, sual yöneltme hakkına dahi sahip olmayacak.
Böyle bir modelin, darbe ve ara rejim dönemlerinde uygulanan “teknokratlar hükümeti”nden ne farkı var? Orada da siyasî sorumluluk yok, bu modelde de.
Bir diğer çok önemli nokta, bu değişikliğin olağan değil, olağanüstü hal rejiminde gündeme getirilmiş ve yine OHAL sürecinde referanduma götürülüyor olması.
OHAL hukukunu bile dikkate almayan bir anlayışla hayata geçirilen hukuk dışı ve keyfî uygulamalar, hak ve hürriyet kısıtlamaları, sorgusuz-sualsiz-yargısız ihraçlar, hukukî geçerliliği son derece tartışmalı gözaltı ve tutuklama kararları, karakol ve cezaevlerinde kötü muamele, hattâ işkence iddiaları söz konusu.
İş o hale geldi ki, yaşananların bu boyutunu gözardı ettirmek için olağanüstü çaba sarf eden iktidar medyasında bile, özellikle büyük tepki çeken son akademisyen ihraçları üzerine “Bunlar bürokrasi tuzakları” uyarıları çıkmaya başladı.
Bürokratik vesayet, bürokrasi tuzaklarıyla açılan bu yolla mı bitecek!
Can Paker: “Yeni sistemde CB’nın Meclisi denetleme yetkisi yok.” Sadece 12 Eylül ürünü sistemle, partisinin vekillerini atama yetkisi var...
“Kanun bile çıkaramayan nasıl diktatör olur?” diye soran Paker, aylardır Meclisten geçmeyen KHK’larla ülkenin getirildiği şu hale ne diyor?
AY 38: Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ve ceza hukukuna göre ispat yükü suçlanana değil, suçlayana aittir.