Suriye’deki iç savaş bataklığında türetilip İslam ve cihad kavramlarını da kirleten grupların yıllardır ellerinde tutup sivilleri kalkan yaparak direndikleri Doğu Guta’dan çekilmeleri sürecinde ortaya atılan “kimyasal saldırı” iddiası, ABD, İngiltere ve Fransa üçlüsüne Mi’rac gecesi bombardımanı ile bir gövde gösterisi yapma fırsatı verdi.
Ancak rejim ve İran hedeflerini vururken Rus hedeflerine dokunmayan, dahası Esad’a da kayda değer bir zayiat verdirmeyen gösteri, galiba söz konusu üçlü adına “Suriye’de biz de varız” sinyali çakarken, ilgili taraflara yalnızca gözdağı vermekle sınırlı kaldı.
Saldırı öncesi alay edercesine “Vurabiliriz de, vurmayabiliriz de. Çok yakında da olabilir, çok uzakta da” gibi mesajlar veren Trump’ın, bombardıman sonrası “Görev tamamlandı” ve Fransa Dışişleri Bakanının “İkinci dalga yok” sözleri, şu aşamada işin daha fazla uzatılmayacağına mı işaret?
Umarız, arkası getirilmez ve Rusya’nın “İngiltere’nin provokasyonu” dediği “kimyasal silahla saldırı” iddiası, 15 sene önce Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de bir savaş ve işgal operasyonu başlatmak için kullanılmaz.
Ve bu noktada Türkiye’deki iktidarın tavır ve yaklaşımlarında bir ciddiyet ve tutarlılık görememek, millet adına bir hüsran.
Saldırı öncesi ABD ile Rusya arasında arabuluculuğa soyunup gerilimin tırmandırılmaması yönünde mesajlar veren iktidar önde gelenlerinin, bilâhare bombardımanı “yeterli olmasa da” olumlu karşılayıp “memnuniyet” açıklamaları yapmaları normal mi?
Peki, eşzamanlı olarak hem Amerika ve ortakları, hem de Rusya ve İran’la birlikte olmak ve bunu yaparken ABD’nin asla vazgeçmediği YPG’ye ve Rusya ile İran’ın desteklemeye devam ettikleri Esad’a karşı aynı duruşu sürdürebilmek mümkün mü?
Ya uzun bir direniş sonrası Doğu Guta’dan ayrılan silahlı gruplar Türkiye kontrolündeki Cerablus’a geldiğinde ve Erdoğan’ın “Batılı dostlar rica ettiği için operasyonu iki ayda tamamladık” dediği Afrin için Rusya “Şam’a verin” talebini ısrarını arttırarak devam ettirdiğinde ne gibi neticeler ortaya çıkar?
Görünen o ki, Suriye bilhassa Türkiye için adım başı yeni ve tehlikeli tuzaklarla dolu bir sıkıntı kaynağı olmaya devam edecek...
***
- İktidar Meclisten aceleyle kavga gürültü geçirdiği ittifak yasasında, daha uygulamaya girmeden, yeni düzenlemelerle kayda değer “rötuş”lar yapacakmış. OHAL’i uzatma işini son güne bıraktı. Suriye meselesinde ise ne yaptığı belli değil. “Metal yorgunluğu” hükümete de mi geçti?!!!
- 28 Şubat davasında 21 sanık müebbet hapse mahkûm, ama tutuklama yok. Malûm davalarda ise, aralarında yeni doğum yapmış annelerin de bulunduğu birçok kişiye fiks 7.5 ilâ 9’ar yıl hapis cezası ile tutukluluğa devam kararı veriliyor. Çünkü onlar 28 Şubatçılardan daha “tehlikeli”!!!