Cumhurbaşkanının “İslamı 14-15 asır öncesinin hükümleriyle uygulayamazsınız, İslamın hükümleri güncellenmeli” beyanı, bu söyleniş şekliyle 1950 öncesinin tek parti döneminde şeriat hükümlerini hâşâ “çöl kanunu” diye küçümseyen birilerinin hezeyanını çağrıştırdı.
O hezeyana karşı yer yerinden oynamıştı. Ama bu defa kimseden “tıs” çıkmadı.
Hattâ biz bildik bileli “Dinde reform olmaz” diyerek gelen ve reformculukla suçladıklarını “zındık, sapık, bozguncu” diye yerden yere vuran birileri, bu defa “İslamın hükümleri güncellenmeli” lafı karşısında “dut yemiş bülbül” moduna girdiler.
Ertesi gün Erdoğan “Dinde reform arayışı içinde değiliz. Haddimiz değil” diyerek bir “düzeltme” yaptı. Ama peşinden “din adına” konuşurken “dinde kesinlikle yeri olmayan şeyler” söyleyenlere yüklenip “Diyanet ve hocalar meydanı boş bırakmasın” dedi.
Ve “Ben Diyanet İşleri Başkanı değilim, ama Cumhurbaşkanıyım” diyerek, bu konuya da bu sıfatıyla el attığını ilave etti.
Görünen o ki, birkaç yıldır f.ö bahane edilerek cemaatlerin devlet kontrolüne alınmasını öngören proje bir defa daha ısıtılarak gündeme getirilmek isteniyor.
Bazılarının “din adına” sarf ettiği dengesiz ve muhakemesiz sözlerden yola çıkılarak, güya bunların önüne geçme gerekçesiyle dinî hayat Diyanet’e bağlanmaya çalışılıyor.
Konunun yeniden gündeme getirilişinin bir diğer sebebinin de, 28 Şubat sürecindekine benzer şekilde “din” motifli birtakım provokasyonlarla “AKP’nin yıpratılmasını önleme” hesabı olabileceği ifade ediliyor.
Ama niyet ve hedef ne olursa olsun, bu tür zorlama gayretler beyhude. Planlayıcıları da, icraata koyma heveslileri de boşuna uğraşmasınlar. Şimdiye kadarki çabaların hiçbiri tutmadı, yine tutmaz. Zira din ve dinî hayat devletleştirilemez, resmî kalıplara hapsedilemez, zorla tanzim edilemez.
Üstad Bediüzzaman’ın 30’lu yıllarda dediği gibi, “Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz. İman ve Kur’an nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usulünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde, ücret mukabilinde, dünya muamelâtı suretine sokulmaz.” (Mektubat, s. 86)
Yrd. Doç. Dr. Miriam Berg Habertürk’te Nâlân Koçak’a konuşmuş: “Türk dizilerinde alkol tüketimi ve evlilik öncesi cinsellik gibi Arap dünyası için tabu olan şeyler var. Bunlar Batı yapımlarında da var, ama burada kabul görmüyor. Türk dizilerindekiler daha kabul edilebilir görülüyor...”
“Türk dizileri Arap izleyicinin Batı yaşam tarzı konusundaki merakını tatmin ediyor” diyen Berg: “2008’de Gümüş dizisinden sonra boşanmalar arttı.” Yani: Demokrasi ve hukukta değil, bu alanda model oluyoruz!!! İslamın hükümlerini güncellemeyi tartışırken...