Son yılların Ramazan’larına ülkemizde iyice yoğunlaşan hukuksuz uygulamaların ve yol açtıkları mağduriyetlerin; diğer İslam beldelerinin çoğunda bir türlü sonu gelmeyen fitne ve çatışmaların gölgesi düştü.
Darbecilerle hesaplaşma iddiasıyla başlatılan süreçte masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsîliği, savunma ve âdil yargılanma hakkı gibi en temel prensipleri çiğneyerek yapılan vahim hak ihlâlleri, aileleri ve çoluk çocuklarıyla beraber milyonlarca insanın hayatını darmadağın etti.
Nice ailenin iftar ve sahur sofraları zehir edildi. On binlerce insan Cuma ve bayram namazları için dahi camiye gidemez oldu.
Cami cemaatinin ekseriyetinin aktif veya sessiz onayı ile bu durum devam ediyordu ki, kaderin ibretli bir tecellîsi ile korona musîbeti ârız oldu ve camilerin kapıları bütün cemaate tamamen kapandı. Cuma ve teravihler kılınamadı, bayram da kılınamayacak.
Böylece teravihlerin bile siyasî gösteriye dönüştürülmesi yolu da kapatılmış oldu.
Korona lüks otellerdeki veya meydanlardaki gösteriş iftarlarına da müsaade etmedi.
Lokanta ve kafelerin kapanması ve sokağa çıkma yasaklarıyla, görünüşünden hiç beklenmeyen insanların dahi açıktan ve göstere göstere oruç yeme görgüsüzlüğü sonlandı.
Ekonomik faaliyetlerin neredeyse durma noktasına gelmesiyle, haram karıştırılan ve zekâtı da verilmeyen kazançların epeyce bir kısmı elden çıktı. Keza yine şüpheli kazançlarla gidilen umre seyahatleri sona erdi. (İstisnaları tenzih ederiz.) Haccın yapılıp yapılamayacağı ise henüz belirsizliğini koruyor.
Masumların demir parmaklıkların arkasına konulmasına onay vermenin veya sessiz kalmanın çok manidar ve ibretli bir karşılığı da, herkesin seyahat özgürlüğünün kısıtlanması ve ev hapsine mecbur edilmesi oldu.
Yine masumlar aileleri ve çocuklarıyla kucaklaşmaya hasret bırakılınca, sosyal mesafe bariyeri herkes için bir zorunluluk haline geldi ve kimse kimseyle kucaklaşamaz oldu.
(Bu arada tesettürlü hanımların da katıldığı tokalaşma furyası mecburen sona erdi.)
Velhâsıl: Bütün bunlar, Hz. Ali’nin (ra), uğruna hilâfet makamını feda ettiği adalet-i mahza prensibinin gereği olan “Bir masumun hakkı bütün halk için dahi iptal edilemez” hükmü karşısındaki duyarsızlığın bedeli.