"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu zulümlerin hesabı sorulur

Kâzım GÜLEÇYÜZ
18 Ağustos 2017, Cuma
Geçen Mart ayının ilk günü sabaha karşı erkek polislerden oluşan bir terörle mücadele timinin evine yaptığı baskınla gözaltına alınmasının üçüncü günü akşamında tutuklanan Nur, o günden bu yana süren 171 günlük tutsaklığının son haftalarında, cezaevindeki şartların giderek daha da zorlaştırılıp ağırlaştırılmakta olduğunu bildiriyor.

27 Nisan’da cezaevinde nikâh kıymak zorunda bırakıldığı eşiyle, anne babasıyla ve avukatıyla haftalık görüşmelerinden bize yansıyan bilgiler bu yönde.

Daha öncesinde, yasal hakkı olan Yeni Asya’nın kendisine ulaştırılması keyfî şekilde engellenmiş, ardından doğum gününde eşinin gönderdiği güle izin verilmemiş ve nihayet, okurlarımızın yazdığı mektuplar “Kayıtlarımızda böyle bir isim yok” gibi skandal bir cevapla kabul edilmeyip iade edilmişti. Bu sorumsuzluk ve keyfîlikler maalesef hâlâ devam ediyor.

Son dönemde, koğuştaki dört duştan sadece birinin çalışıyor olması, yemek kalitesinin düşmesi ve cezaevi personelinin iyice kabalaşması gibi şikâyetler aldık.

Duruşmalara veya diş tedavisi için hastaneye götürülüp getirilirken ellerinin hep kelepçelenmesi de ayrı bir hoyratlık.

B2 koğuşuna naklinden sonra ise durum daha da kötüleşmiş. 2’ye 2.5 metrelik bir alana üç kişi birden tıkıştırılmış. Bunaltıcı sıcaklarda havalandırma yok. Ve tam üç gün boyunca sular kesik, akmıyor...

Yani adı konulmamış bir “işkence.”

Başka yerlerden gelen bilgiler, bu noktada genel bir uygulamanın başladığı yönünde. “Gerekçe”si de şu: “Örgüt hâlâ çözülmedi. Bu yüzden, ele geçirdiğimiz mensuplarının daha da üzerine gidelim; iyice bezdirip yıldıralım, pişman edelim.”

Hakikaten böyle bir mantıktan yola çıkılarak bunlar yapılıyorsa, habire uzatılan delilsiz ve haksız tutuklamalarla irtikâp edilen zulümlerin yine keyfî şekilde büsbütün katmerlendirildiği bir tablo ortaya çıkar ki, sorumlularının vebalini daha da katlar ve er geç hem hukuk önünde, hem de İlahî adalette mutlaka hesabı sorulur.

Adındaki iki kelimeden biri adalet (!) olan iktidar bu tabloyu içine sindirebiliyorsa, sandıkta göreceği karşılık da ayrı...

***

-Haksız tutuklulukları keyfî olarak sürekli uzatılan masumların cezaevi ortamını da zorlaştıranlar bu vebalin altından kalkamazlar.

-Türkiye artık normale dönmeli - http://http://www.yeniasya.com.tr/video/turkiye-artik-normale-donmeli_440546

-Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat (hakikat güneşi); hiç böyle müebbed (ebedî) mi kalır zulmet-i âlem (âlemin karanlığı)?

Okunma Sayısı: 13631
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    18.8.2017 20:18:35

    Türkiye besik gibi sallaniyor... Seller, yanginlar ve dostlara karsi limonilesmeler... AB umudunun YITIRILMESI. Bebeklerin anneleriyle masumane susuz yataksiz ufunetli izbe dar AHIR gibi hapishanelerde tutulmasinin ve saymaakla bitmeyen zulümatin bedelini Türkiye bihakkin ve cok aci ödeyecektir.

  • Özcan ERKİŞ

    18.8.2017 16:59:03

    (5) Mağdur Kürsüsüne mektup yazan tutuklu TC Savcısı beyefendi (mevcut yargı ve yargıçları kast ederek) "Şimdikilerin bu aymazlığı nereden geliyor, bu cesareti kimden alıyorlar çok merak ediyorum. Elbet gün gelir bu aymazlıklarının hesabını verirler de" diyor. Evet haksız, hukuksuz ve keyfi kararlara imza atan ve fakat bağımsız ve tarafsız olmasının yanında adil, cesur, hür vicdanlı olması gereken yargı ve yargıçların bahsedilen "cesareti" kimlden yahut kimlerden aldığı yer herkesin malumu. Fakat hiç bir siyasal iktidarın ömrü "evladiyelik" değildir. Süreç biter, OHAL kalkar, hukuk ve demokrasi avdet ettiğinde elbette hakiki manası ve uygulamasıyla adalet hukuk içinde tecelli edecektir. Fakat geç gelen adaletin adalet olmadığını da biliyoruz. Ve geç gelen ve aslında "adaletsizlik" olan bu durum, mağdur olmuş, zulme maruz kalmış bu insanların maddi manevi derdine derman, yarasına merhem olur mu? Hem de manevi mesuliyeti ağır bir mesele.

  • Özcan ERKİŞ

    18.8.2017 16:41:53

    (4) Hem dahili hem harici problem ve kaynağı belli: Türkiye'nin demokratik hukuk devletini rafa kaldırmış olmasıdır. Yeni Asya'nın manşeti olan "Normalleşme Çağrısı" haberinde de zaten TÜSİAD Başkanı da herkesin söylediği ve talep ettiği şeyleri söylüyor. Hak,hukuk,adalet, özgürlük, demokrasi. Türkiye'de genel havayı bozan şey OHAL olduğundan en evvel ve öncelikle bunun kaldırılması gerektiği konusunda herkes hem fikirdir. İktidarın OHAL'in devamı konusunda inadını anlamak mümkün değildir. Millete, memlekete ve dış dünya ile olan münasebetlerimize menfi tesiri hatta zararı olan bir hususta inat etmek müspet bir siyaset tarzı değildir. Hele hükümet içinden bile "OHAL kalkmalıdır" deyip duranlar varken.

  • Özcan ERKİŞ

    18.8.2017 16:26:38

    (3) Şu anda iş dünyası ve toplumun hemen her kesiminden yükselen ses aynı : OHAL bitirilsin, normale dönülsün! Dış dünya ile aramızdaki problemlerin sebebi de antidemokratik uygulamalar değil mi? Çözüm; karşılıklı suçlamalar ve restleşme yerine, önce kendimiz sonra hürriyetçi demokrat dünya ile olan ilişkilerimiz için en kısa zamanda OHAL'in sona ermesi ve demokratik hukuk devletine avdetimiz olacaktır. Başkaca bir çözüm yolu görünmemektedir. Zira hürriyet ve ittifaklar yüzyılı olan çağımız bunu iktiza ediyor. Kavga ile ittifak kurulmaz. Devletlerarası ittifaklarda aslolan karşılıklı menfaat ve dostane ilişkilerdir. Hem kavga edip hem dost kalanı şimdiye kadar görmedim. Adavet ve husumet, ittifak ve muhabbete muhalif bir vaziyet almaktır. İki zıt bir arada cem olmayacağına göre biz dost ve müttefik olmanın yollarını aramalıyız.

  • Özcan ERKİŞ

    18.8.2017 16:21:09

    (3) Şu anda iş dünyası ve toplumun hemen her kesiminden yükselen ses aynı : OHAL bitirilsin, normale dönülsün! Dış dünya ile aramızdaki problemlerin sebebi de antidemokratik uygulamalar değil mi? Çözüm; karşılıklı suçlamalar ve restleşme yerine, önce kendimiz sonra hürriyetçi demokrat dünya ile olan ilişkilerimiz için en kısa zamanda OHAL'in sona ermesi ve demokratik hukuk devletine avdetimiz olacaktır. Başkaca bir çözüm yolu görünmemektedir. Zira hürriyet ve ittifaklar yüzyılı olan çağımız bunu iktiza ediyor. Kavga ile ittifak kurulmaz. Devletlerarası ittifaklarda aslolan karşılıklı menfaat ve dostane ilişkilerdir. Hem kavga edip hem dost kalanı şimdiye kadar görmedim. Adavet ve husumet, ittifak ve muhabbete muhalif bir vaziyet almaktır. İki zıt bir arada cem olmayacağına göre biz dost ve müttefik olmanın yollarını aramalıyız.

  • Özcan ERKİŞ

    18.8.2017 16:11:27

    (2) Her ne kadar Türkiye iktidar taraftarlarınca "En özgür ülkelerden biri" dense de hakikat öyle değil. Aşkın gözü kördür, derler. İktidar yandaşlarına göre ve onlar için öyle olsa da muhalif ve muarızlar için öyle olduğunu söylemek doğru bir kelam olmaz. Milletin bir kesimine olan öfke, kin ve adavetimiz bizi doğruyu söylemekten men etmemeli. Ve yine siyasetini tasvip etmediğimiz bir siyasi parti yahut oluşum "hak, hukuk, adalet, vicdan" deyip bunları talep ediyorsa onların siyasi görüşüne iştirak etmiyoruz diye hak, hukuk, adalet ve vicdanı reddedemez, bundan vazgeçemeyiz değil mi? Bediüzzaman Hz. bile "fena ve fani bir" adamın "güzel ve baki bir sözünü" eserinde zikretmekte beis görmemiş. Demek millet ve memleket hayrına olan güzel ve baki söylem ve eylemlere/fiillere, sahibine bakılmaksızın, hak ve hakikat adına taraftar olunabilir. Kaldı ki hak ve hakikat umumun malı olmakla, inhisar altına alınamaz.

  • Özcan ERKİŞ

    18.8.2017 16:00:31

    Sayın Güleçyüz, 17.8 tarihli bir haberin başlığı "Cezaevi, ezaevi oldu" şeklindeydi. Evet cezaevleri "eza ve cefa evlerine" dönüşmüş durumda. Fakat herhalde olup bitenden toplumun çok büyük bir kesimi bihaber. Zira hak ve hakikati olduğu gibi söyleyebilen (Yeni Asya gibi) gazeteler iki elin parmakları kadar bile yok. Yaşanan mağduriyet, hukuksuz ve keyfi uygulamaların netice verdiği adaletsizlik sebebiyle yapılan zulümler maalesef kamuoyunun vicdanına tesir etmiyor. Yeni Asya'nın bugün Mağdur Kürsüsünde okuduğumuz bir TC Savcısının mektubu (bir değil birkaç defa okunsa yeridir) hem cezaevlerini hem de yargının en son geldiği noktayı göstermesi bakımından ibretliktir. Savaşın bile bir hukuku vardır. Haksız ve hukuksuz kararların, yargı eliyle nasıl adaletsizlik ve zulme dönüştüğünü, yine bir yargı mensubunun eliyle yazılmış mektuptan ibretle okuyoruz.

  • Necati

    18.8.2017 15:03:01

    Zulüm devan etmez, etmeyecek inşaallah. Sabırve sebat ile zalimlere karşı bir manevi set oluşturursak tez zamanda biter ve normale döner her şey Allah'ın izniyle...

  • arif

    18.8.2017 14:14:07

    Tertemiz insanlara hiçbir adlı soruşturma geçirmemiş insanlara Terörist muamelesi yapmak Akıl dışı.Allah elbette hesabını soracak.

  • sevim

    18.8.2017 09:56:09

    kazım bey kaleminizden de bugün çok net anlaşılıyor ki sizin bile sabrınız taşmış.biz ne yapalım perişanız perişan dua etmekten dilde tüy bitti

  • Ayse

    18.8.2017 08:05:44

    Allah'ım şu mübarek cuma hürmetine.. yardımı bekliyor uz

  • Fatih

    18.8.2017 05:30:06

    Durum ülke ve millet için daha da kötüye gidiyor, acaba toplumda ne kadarlık bir kesim bunu gerçekten hissediyor veya algılıyor ?

  • murat sezer

    18.8.2017 00:24:16

    Malesef insanlarımız kendi ideolojik yapısı dışındaki insanlara yapılan eziyeti önemsemiyor yada hak etti mantıgı ile destekliyor bu da zulmetmek isteyenin işini kolaylaştırıyor inşAllah tez zamanda bu sıkınılar gider

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı