"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bumerang

Kâzım GÜLEÇYÜZ
30 Mayıs 2017, Salı
2013 yılı sonunda dershanelerin kapatılması gündemiyle su yüzüne çıkıp çok hızlı bir şekilde “devletteki paralel yapıyı tasfiye”ye dönüşen MGK ve MGSB referanslı operasyonlar silsilesi, 15 Temmuz’dan sonra, “darbe girişimi”nde bulunan “silahlı terör örgütü ile amansız bir mücadele”ye çevrildi.

Ne var ki, 15 Temmuz gerekçe gösterilerek ilan edilen OHAL çerçevesindeki hukuk dışı uygulamalarla, darbecilerden ziyade on binlerce masum mağdur ve perişan edildi.

Darbeyle de, silahla da, terörle de hiçbir alâkası olmayan nice insan iftira kurbanı oldu. Gözaltına alındı, tutuklandı, aylardır içeride tutuluyor, hâlâ iddianamesi yazılmayıp davası başlamayan birçok kişi var, başlayanların da büyük çoğunluğunun tahliye talepleri sürekli reddediliyor.

Neyle suçlandıklarını dahi bilmeden ve savunmaları da alınmadan kendilerini bir anda kapı dışında bulan on binlerce insan ayrı bir bahis...

Operasyonların hedefi olanların içinde  gazeteciler, akademisyenler, rütbeli subaylar, yüksek mahkeme üyeleri, hakim ve savcılar, avukatlar, emniyet müdürleri, polisler, öğretmenler, bürokratlar, işadamları, esnaflar, ev hanımları, emekliler... var.

Ama kayda değer bir siyasetçi yok!

“15 Temmuz hesaplaşması” adı altında başlatılan sürecin başından itibaren işin bu ciheti hep gündeme getirilerek “Siyasî ayağı eksik bir darbe planı kesinlikle olamaz” denildi.

Ancak iktidar cenahı meselenin bu tarafını sürekli geçiştirmeye, örtbas etmeye ve kapatmaya çalıştı.

Ne var ki, gelinen noktada artık işin oralara da uzanmaya başladığı görülüyor. Nitekim operasyonlar bazı AKP’li belediyelere de sıçradı.

Bu arada, on binlerce masumun canını yakmak için kullanılan Bylock’un birçok iktidar milletvekilinde de bulunduğu yönünde öteden beri seslendirilen iddiaları herkes biliyor.

Tutuklu bazı gazetecilerle “sıradan” Bylockzedelerin tahliyesi kararlarına derhal müdahale edilip kararı veren hakimlerin üzerine gidilirken, “arkası kuvvetli olan” tutukluların bırakılması ise iktidar çevrelerinde su yüzüne çıkan iç kavgayı iyice alevlendirdi.

İktidar medyasında artan “İşin cılkı çıktı” yorumları ve Adalet Bakanının bile şikâyete başlaması böyle bir arkaplanı mı yansıtıyor ve operasyonlar bumeranga mı dönüşüyor?

***

Şu mübarek vakitlerde dualarımız, iftiraya uğrayıp hâlâ zindanlarda tutulmaya devam edilen bütün masum mağdur ve mazlumlar için...

Birileri artık gizleyemez hale geldikleri mağduriyetleri de “kripto f.öcüler”e bağlayıp işin içinden çıkmaya çalışıyor. Nasıl çıkacaklarsa!

6 Mayıs’ta kurulduğu açıklanan OHAL Komisyonu, bina ve personel eksikliği sebebiyle hâlâ işbaşı yapamamış. “Yerim dar, yenim dar” hikâyesi.

Okunma Sayısı: 8119
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ufuk

    4.6.2017 21:56:20

    Yüreğine sağlık sayın Gülecyüz.Allah yar ve yardimcimizdir.Gerisi boş. Vesselam...

  • Özcan Erkiş

    30.5.2017 16:28:33

    ( 5 ) Geldiğimiz en noktada en çok neyi konuşuyor ve neye ihtiyaç duyuyoruz? Adâlet, hürriyet ve hukukun üstünlüğüne değil mi? Millet ve memleketin menfaatine olan AB meselesi ile mülkün bekâsı olan Âdalet,toplumsal barış, ekonomi, eğitim...gibi meseleler, partili CB'nın ve iktidarın 2019 siyasi hedef ve menfaatlerinden sonraki sorunlar gibi durmaktadır. Partili CB grup toplantısında, partisinin "demokrat ve cumhuriyetçi" ve hatta "devrimci "bir parti olduğunu söylemiş. OHAL ile demokrasi ve hukuku KHK'lar ile Meclisi askıya alan bir iktidar partisi nasıl demokrat, cumhuriyetçi ve 'devrimci' olabilir ona aklım ermedi. Üstelik tek adam, tek parti ve tek sesli sisteme doğru tam gaz yol alıyorken.

  • Özcan Erkiş

    30.5.2017 16:05:29

    ( 4 ) Esas mesele bu kadar dahili badirelerden sonra, ülkenin aynı şeyleri yaşamaması için tam mânâsıyla demokratik hukuk devletini inşâ etmesi gerekmez miydi? Adalet, hürriyet, hukukun üstünlüğü, istişare(ortak akıl, ortak karar) ve Meclisin şahsı manevisine dayanan ileri ve tam demokrasiyi hâvi Parlamenter sistemin tesisini şu yaşanan hâdiseler zorunlu kılarken, üstelik AB gibi dış dinamikler de lehimize iken biz neyi tercih ettik? Asrın gerisinde kalmış, bugünkü problemlerin de kaynağını teşkil eden şeflik benzeri bir sistemi. Sorunları çözer mi? Dün çözmemiş ki bugün çözsün. Demek hâdiselerin seyri ve lisanı bize, Parlamenter Demokratik Sistemi değiştirmeyi kafasına koymuş bir iktidarın, gerekçeler ve bahaneler ürete ürete geldiğimiz noktayı gösteriyor. Ötesi meçhulümüz olup bilmiyoruz. Allah âkıbetimizi hayreylesin!

  • Özcan Erkiş

    30.5.2017 15:39:23

    ( 3 ) AB ile olan durumumuz mâlum. En son AB'den 12 aylık bir takvim daha aldık. Peki 15 yılda yapılmayan 12 ayda yapılır mı? Pek mümkün görünmekmektedir. Zira gidişat AB kriterlerinin aksi istikamettedir hem de inad ve ısrarla. Açlık sınırının 1500 tl yoksulluk sınırının 5000 tl olduğu Türkiye'de asgari ücretin 1400 tl olması hem %13 işsizlik, yoksullukla mücadelenin geldiği boyutu göstermiyor mu? Söze ne hâcet .Yolsuzluk konusunda ise kamuoyunun bildiği ve hâlâ bir sır ve muamma olarak duran 17-25 Aralık vardır. 4 eski bakanın hem meclisten hem yüce Divan'dan iktidar cenahının gayretiyle kaçırılması, yolsuzlukla ilgili ciddi bir mücadele olmadışını gösteriyor. Yalana gelince orada durum daha da vahimdir. Bırakın yalanla mücadeleyi, yalan bu dönemin sermayesi olmuştur. Pek çok hakikat, yalan istimal edilerek kamuoyundan gizlenmiştir. Misâl mi? Binlerce mağduriyetin yaşandığı şu zulümlü süreçte "Mağdur falan yok! " demek yalan değil de nedir?

  • Özcan Erkiş

    30.5.2017 15:20:23

    ( 2 ) Gezi olaylarından 15 Temmuz darbe girişimine gelen süreç, tıpkı 12 Eylül darbeci generallerden birinin dediği gibi "şartları olgunlaştırma" işlevi gördü. Yâni tek adam, tek parti, tek sesli bir Türkiye'nin inşasına zemin hazırladı. Aksi olsaydı bugün, hukukun üstünlüğüne ve Meclisin şahsı manevisine istinad eden demokratik parlamenter sistem daha da güçlu olarak tesis edilmiş olurdu. Olmadığına göre bir vatandaş olarak kafamda yüzlerce ACABA suali bulunmaktadır. Birinci "acaba "suali:Acaba tek adam, tek parti ve tek sesli Türkiye'nin inşasını mümkün kılmak için mi 2013 yılından bu yana bahaneler üretildi ve mesele önce "kamu güvenliği" sonra da "sistem tıkanıklığı üzerinden bu noktaya getirildi? Oysa iktidarın çıkış noktası AB standartında demokrasi, 3Y (yolsuzluk, yoksulluk, yalan )ile mücadele vb hedeflerdi. Peki hedefin neresindeyiz?

  • Özcan Erkiş

    30.5.2017 14:48:05

    Sayın Güleçyüz, ben izninizle yazınıza bir başlık daha ilâve etmek istiyorum :Bukalemun! Çünkü bu süreçte, dün güzel dediğine bugün çirkin ve kötü diyen, "sürece renk uyumu "sağlayan Bukalemun tiplerine şahit oluyoruz. Binlerce insanın mağduriyetine sebep olan ve zulumatlı bir sürecin kapısını aralayan 15 Temmuz kalkınmasına gelinceye kadarki olayları bütüncül bir nazarla değerlendirirsek, bugün Türkiye'nin geldiği tek adam, tek parti, tek sesli sistemi daha sağlıklı tahlil edebiliriz, diye düşünüyorum. Gezi olayları, Dershaneleri kapatma teşebbüsü, 17-25 Aralık, bir câmiânın "terör örgütü" ilân edilmesi, operasyonlar için düğmeye basılması ve 15 Temmuz darbe girişimi. Bunların tesadüfi olduğunu söylemek akla ve mantıka uygun gelmiyor.

  • berdan

    30.5.2017 14:27:25

    Bu ülkenin bitirilmesi planı adım adım işliyor

  • armagan

    30.5.2017 11:37:19

    Sonunda davalarin hepsinin boş olduğu anlasilacak gibi gözüküyor

  • Ali Tam

    30.5.2017 04:20:19

    Müsbet Birinci Avrupa'nin akil zatlarinin müsterek görüsü arzettiginiz şübahatta temerküz ediyor. Birinci Avrupa diyor ki: Yani gizli kalan siyasal ayak 15 Temmuzun gerçek yöneticisi olarak görülüyor. İçistihbarat 15 Temmuzun gelecegini çok çok önceden öngörüp gerekli yerlere bu bilgiyi iletmiştir. Gerekli yerler ise bunu bulunmaz bir fırsat ve lütuf olarak telakki edip 15 Temmuzun olması için ellerinden gelen gizli desteği yapmışlardır. Sebebi: Bu sayede halkın belli bir zümresi peyderpey tasaffi edilecekti. Adaleti çalan kılıfını da bulacaktı. Zira böylece Süfyanizm ancak bu sayede İstanbul'da manen hayatta tutulabilirdi! Ayasofya kapalı tutulabilirdi. Birinci Avrupa bu görüşte. Birinci Türkiye ne düşünüyor?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı