"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Değişen ne?

Kâzım GÜLEÇYÜZ
13 Kasım 2018, Salı
AKP’nin iktidardaki 16. yıldönümüne rastlayan sekseninci 10 Kasım, önceki dönemlerde ve özellikle 28 Şubat sürecinde yaşanan tabloların fazla bir fark olmaksızın “dindar”ların iktidarında da devam ettiğini gösterdi.

Mesajlar, konuşmalar, törenler hep aynı.

Medyadaki manşet, haber ve fotolar da.

Manşetlerin Genelkurmay’dan gelen telefon talimatlarıyla atıldığı 28 Şubat sürecindeki 10 Kasım yayınları ile, başkanlık rejimine demir atan AKP döneminde tamamen iktidar kontrolüne alınmış olan medyanın 10 Kasım yayınları arasında bir fark var mı?

Özde de, sunuşta da değişen birşey yok.

Değişen, sadece aktörler.

“AKP iktidarı Kemalizmin başarısıdır” diyen merhum Şerif Mardin’le “Kemalizm Erdoğan’la devam ediyor” diyen Kemal Karpat’ı doğrulayan bu durum, başından beri buna dikkat çeken tesbitlerimizi de teyid ediyor. İktidar önde gelenlerinin dozunu daha da arttırdıkları “Atatürkçü” vurgularla.

“Başkan”ın 10 Kasım konuşmasında “M. Kemal’in başlattığı, ama provokasyonlar yüzünden vazgeçmek zorunda kaldığı çok partili hayata geçiş denemesi” ifadesini kullanması bunun en son örneklerinden biri.

Kemalistlerin iddiası da bu. Ama ne kadar doğru? Sözü edilen denemelerde kurulmuş olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Serbest Fırka’nın önü niye kesildi? Tek parti ve tek şef yönetiminin uygulamalarından bunalan halk onlara yöneldiği için değil mi?

M. Kemal’in çok partiye geçişten “vazgeçme”sine gerekçe olarak gösterilen provokasyonlardan İzmir suikastı iddiası ile başta Karabekir olmak üzere İstiklal Savaşı kadrosunun çoğu, Menemen tezgâhı ile de kalanlar tasfiye edildi ve ülke bir tek parti-tek adam rejimine sürüklendi. İşin gerçeği bu.

Bir de “Çok partiye geçiş denemesi başarılı olsaydı...” deniliyor, ama gelinen noktada Türkiye çok partili sistem görüntüsü altında bir “tek adam” rejimine sürüklenmiş durumda.

30’lu yılların rejimi referans gösterilerek.

Bu defaki 10 Kasım’da bir de düğme muhabbeti çıkarıldı. Biz de dedik ki: “Biz düğmemizi kendimiz bulur, diker ve kimsenin ‘Düğmeni ilikle’ dayatmasına da boyun eğmeyiz.”

Çünkü biz Yeni Asya’yız.

Farkımız bu.

***

İzlemek İçin Tıklayınız

-Basın kartı ve gri pasaport ayrımcılığı Meclis gündeminde

Okunma Sayısı: 4979
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    13.11.2018 10:40:08

    Özgürlük ve ittifaklar yüzyılında, hür, medeni ve demokrat dünyada 1930'lu yılların rejimiyle idare olunmak elbette haklı olarak hepimize "değişen nedir?" sorusunu sorduruyor. "Düğmeye basmak" tabiri de darbe ve süreçleri başlatan günlerden kalma, antidemokratik uygulamaların ülkede hakim olduğu dönemleri hatırlatıyor. "Düğmeciler" hiç eksik olmadı ki. Yargıda düğme yok ama, yargı tarafsız ve bağımsızlığını henüz tam kazanamadığı için, "düğme varmış" gibi bir görüntü vermektedir. Bu da sonuç olarak yargıya olan güveni azaltıyor. Kuvvetler ayrılığı artık fiiliyatta da yok olduğu için, yargıda düğmenin olup olmaması bir şey ifade etmiyor. Dün olduğu gibi bugün de "Düğme iliklemek" bir otoriteye boyun eğişi ifade ediyor. Hele bir de düğme olmadığı halde, iliklemek için telaşla düğme aramak -herhalde- itaatin de ötesinde bir durum olsa gerektir. Bugünkü tek adamlık rejimine bir de bu açıdan bakmakta yarar vardır.

  • Gündüz Alp

    13.11.2018 10:06:09

    Sayın Güleçyüz, iki değerli bilim adamı yerinde tespitleriyle aslında değişenin sadece "isim" olduğunu, anlam ve içeriğin aynen devam ettiğini ifade etmişlerdir. Ş. Mardin'in iktidar partisini kastederek "Kemalizmin başarısıdır" sözü ile tarihçi K. Karpat'ın "Kemalizm Erdoğan'la devam ediyor" sözü; yalnızca şekli değil özü de açıklamaktadır. Son nokta: Demokratik parlamenter rejimin tek adamlığa evrilmesi, demokrasi ve hukukun rafa kaldırılması ve meclisin işlevsiz hale getirilmesi. Yani demokrasi libası giydirilmiş otoriter sistem. AB canibinden bir ses buna "diktatör değilse bile otoriter" diyor. Adının şu bu olması önemli değil. Mesela, K. Kore ve Çin'de de rejimin adı "Halk Cumhuriyeti" ama demokrasi ve hukuk var mı? Vasıf, özellik, işleyiş, uygulama nedir ona bakmak gerekir. Bunun gibi iktidarın ve yöneticilerin "dindar" olması da antidemokratik sistemi haklı ve meşru hale getirmiyor. Özetle, meşruiyetin kaynağı "dindarlık" değildir.

  • Ali Galip

    13.11.2018 00:49:50

    Merhabalar, Değerlendirmelerinize tamamen katılıyorum ve dile getirdiğiniz için teşekkür ediyorum. Son beş yıldır yaşanan süreci, birde bu gözle ele alsak, acaba, cemaat akp kavgası, veya cemaati bitirme planları vs daha iyi anlaşılır mı. Kemalist rejimin devam etmesi, AKP sayesinde olduğunda şüphe yok. Peki AKP kimi bitirmeye çalışıyor. Kim doğru tarafta, kim yanlış tarafta, daha iyi anlaşılmaz mı? Olayların perde arkasında neler dönüyor? Kimse gerçekleri bilemiyor. Selamlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı