"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devrimler mi, demokrasi mi?

Kâzım GÜLEÇYÜZ
24 Kasım 2017, Cuma
Prof. Dr. Mümtaz Soysal, 1995 Mart’ında verdiği bir konferansta Cumhuriyetin ilk 15 yılını “devrimci dönem” olarak vasıflandırırken, son 15 yılın ise “şaşkınlık dönemi” olduğunu söylemişti. Ve 1950’lerden sonra devrimlerden yavaş yavaş “ödün”ler verildiğini ifade ile şöyle demişti:

“Yarım kalmış bir devrim, tamamlanmadan demokrasinin kurbanı oldu.”

Bu ifade, Türkiye’de Atatürkçülerin müzmin çelişkisini yansıtıyor:

Devrimler mi, demokrasi mi?

Kemalistlerin demokrat olmayı niye bir türlü başaramadığının izahı, işte bu derin çelişkide saklı. Ama bu çelişki sadece onların değil, tümüyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin problemi.

Demirel 1966’da şöyle demişti:

“Gerçekleştirilmiş olan bütün inkılâplarımız devlet baskısı ve kanun gücü ile başarılmaya çalışılmıştır. Hiçbirinde halkın desteği aranmamıştır. Demokratik metod olan ikna ve aydınlatma yoluna hiçbir zaman gidilmemiştir.”

Rejimin dondurduğu problemlerin bugün daha da büyüyerek bünyeyi sarsacak boyutlara erişmesi, işte bu gerçeğin bir neticesi. Türkiye, devrimler ve demokrasi çelişkisini mutlaka en kısa zamanda çözmek mecburiyetinde. (...)

Bu ikilemi aşmanın yolunu, Said Nursî 1946’da devrin CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektupta, “İnkılâp kusurlarını, o inkılâpları yapan birkaç adama yükleyip bu ağırlıktan kurtulun; o kusurların yol açtığı tahribatı tamire çalışın, din ve milletle barışın” mealindeki tavsiyesi ile ortaya koymuştu.

Bu tavsiyeyi siyaset diline aktaran isim ise, DP hükümetinin Başbakanı Adnan Menderes oldu. İnkılâpların halka mal olanlar ve olmayanlar şeklinde tasnif edilip, mal olanlarla devam edilmesi, olmayanlarda ısrar edilmemesi ve onlardan vazgeçilmesi gerektiğini söyledi Menderes. Hazin âkıbetinin asıl sebebi belki de buydu. Oysa söylediği şey gayet demokratik, mâkul ve gerçekçiydi; hâlen de uygulanmayı bekliyor.

Türkiye’nin ihtiyacı, ilk olarak Bediüzzaman’ın gündeme getirdiği ve ardından Menderes’in seslendirdiği formülü hayata geçirmek.

Müflis Proje Kemalizm, s. 81-4

***

- “15 Temmuz’la hesaplaşma ve örgütle mücadele” iddiasını darbeyle de, terörle de hiçbir ilgisi olmayan masumlara zulmün bahane ve gerekçesi olarak kullanan zihniyete lânet olsun. Bu zulmü yapanları, arka çıkanları ve sessiz kalanları bir kez daha Kahhar-ı Zülcelale havale ediyoruz

- Artarak devam eden zulümler bir an önce durdurulsun - http://www.yeniasya.com.tr/video/artarak-devam-eden-zulumler-bir-an-once-durdurulsun_447063

Okunma Sayısı: 3982
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • g@L!p

    24.11.2017 17:16:47

    - “15 Temmuz’la hesaplaşma ve örgütle mücadele” iddiasını darbeyle de, terörle de hiçbir ilgisi olmayan masumlara zulmün bahane ve gerekçesi olarak kullanan zihniyete lânet olsun. Bu zulmü yapanları, arka çıkanları ve sessiz kalanları bir kez daha Kahhar-ı Zülcelale havale ediyoruz... Elfu Elfu AMİNN...

  • Gündüz Alp-2

    24.11.2017 16:52:02

    "15 Temmuz'la hesaplaşma ve örgütle mücadele"nin asıl suçlu ve failler üzerinden değil de haksız ve hukuksuz bir şekilde alakasız masumlar üzerinden devam ettirilmesi, asıl niyetin "hesaplaşma ve mücadele" değil bir başka maksada matuf olduğunu gösteriyor. O da "köklerini kazıma" dedikleri proje için 15 Temmuz zalimane teşebbüsünün iktidara "lûtfettiği" anti demokratik OHAL ve KHK ile yapılan gayri hukuki ve gayri insani icraatlardır. Küfür devam eder fakat zulüm devam etmez. OHAL'in kurbanı Demokratik Hukuk Devleti onun da kurbanı milletin hak ve hukuku oldu. "Sebep olan yapan gibidir" kaidesince zulmü yapan kadar sebep olanlar da mesuldürler.

  • Gündüz Alp

    24.11.2017 16:32:26

    "Yarım kalmış bir devrim " diye hayıflanan ve fakat özgürlükçü geçinenler, "demokrasi yarım" kaldı diye hayıflanmış olsalardı bugün Türkiye dünyada hatırı sayılır bir demokratik hukuk devleti olarak yerini almış olacaktı. Fakat ne yazık ki resmi ideolojiyi devlet ve millet hayatına dikte etmeye çalışanlar, ideolojilerini tam manasıyla yerleştiremedikleri gibi hürriyetçi demokrasinin de önünü tıkadılar. Şimdi de kendilerince elverişli addettikleri siyasal İslamcı ideolojiye mensup iktidar ile ittifak halinde "yarım kalmış devrimi" tamamlama projesini hayata geçirmek istemektedirler. Mümkün olur mu? Muvakkaten belki ama kalıcı olmaz. Çünkü toplumsal bünye ile "doku uyuşmazlığı" var. Mümkün olsaydı ve bünye kabul etseydi şimdiye kadar olurdu. Çünkü Türkiye'nin ihtiyacı hürriyetçi demokrasidir, ismi ne olursa olsun "-izm'li" ideoloji hâkimiyeti değil.

  • bahtiyar

    24.11.2017 08:59:51

    Ege CANSEN nin 19.5.2004 Hürriyet Gazetesinde çıkan köşe yazısında Hasan Ali Yücel ile yapılan konuşmasını şöyle aktarmıştır;Konuşmanın belli bir aşamasına gelince Hasan ali Yüce bize Şunları söyledi."aydın kişiler olarak hayatınızın sonuna kadar Atatürk devrimlerini özellikle laikliği yaşatmakla,demokrasiyi yerleştirmek arasında tercih yapmakta zorlanacaksınız;çünkü devrim,tanım icabı demokrasiyle bağdaşmaz".Pek çoğumuzun içinden çıkamadığı temel çelişki işte budur.

  • Cemil

    24.11.2017 00:12:38

    Allah çok çok razi olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı