Önceki devirlerde—iktidarın tabiriyle “eski Türkiye”de—Anayasa Mahkemesi, milletin oylarıyla seçilenler üzerindeki atanmışlar vesayetinin simge kurumlarından biriydi.
Eski AYM’nin, Meclisin demokratik iradesini bile tanımadığı örnekler saymakla bitmez
Başörtüsünü yasaklayan, defalarca parti kapatan, Meclisin cumhurbaşkanı seçmesine, adayın eşi “türbanlı” diye takoz koyan kararları bunların ilk anda akla gelenlerinden.
Aradan zaman geçti. AYM’deki vesayetçi damar “kırıldı.” Bunda bilhassa AB sürecinde yapılan anayasa değişikleri ile o yöndeki zihniyet ve kadro değişiminin büyük rolü oldu.
2012’de bireysel başvuru yolunun açılmasıyla AYM temyiz işlevini de üstlendi. Ama bu durum Yargıtay’da rahatsızlığa yol açtı.
Özellikle 15-20 Temmuz sürecinde bu rahatsızlık daha da büyürken, kelimenin tam anlamıyla hukuku ezen bu süreç, iki yüksek mahkemeyi de hukuk çizgisinden saptırdı.
Masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsîliği, savunma ve âdil yargılanma hakkı gibi en temel hukuk prensipleri ihlal edilerek yapılan yargılamalarda verilen son derece tartışmalı mahkeme kararları Yargıtay’da onanırken, iki üyesini bu sürece feda eden AYM hukuksuzluğu açık OHAL KHK’larına dahi vize verdi.
Bireysel başvuruların da çoğunu reddetti.
Ama AİHM’le birinci derecede ve doğrudan muhatap olan en yüksek yargı organı olmasının etkisiyle olsa gerek, ibreyi hukuka döndüren bazı kararlar da vermedi değil.
Ama kimi AİHM kararlarına o da direndi.
Sonuç olarak, böyle bir ikilem içinde kalan AYM, sayısı çok az da olsa verdiği özgürlükçü kararlar sebebiyle iktidarın hışmını üzerine çekti. Bahçeli’nin “yeniden yapılandırma” çıkışıyla başlatılan salvolar, ışık tweet’i üzerinden yürütülen linç operasyonuyla sürerken, AYM’nin Berberoğlu kararına karşı ağır cezanın sergilediği direniş, işin tuzu biberi oldu.
Anayasadaki “AYM kararları yargıyı da, yürütmeyi de, yasalarda anayasaya aykırılık varsa yasamayı da bağlar” kuralına rağmen.
Bu işin sonunun nereye varacağı kestirilemezken, gelinen noktada telaffuz edilen formüller arasında “yerli ve millî” bir yüksek insan hakları mahkemesi kurulması da var.
Evrensel hukuka karşı “yerli ve millî” hukuk!
Şekilde görüldüğü gibi...