"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gazetecilik nereye?

Kâzım GÜLEÇYÜZ
22 Aralık 2018, Cumartesi
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına dönüşen Basın, Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne KHK ile verilen görevlerin, basına devlet siyasetleri ile hükümet icraatlarının propagandistliği işlevi yüklediğini 19 Kasım’da yazmıştık.

Bunun yakın zamandaki örneklerinden biri, Kılıçdaroğlu’nun Almanya gezisinde bir araya geldiği, oradaki Türk kökenli bir sol parti milletvekiliyle ilgili olarak Cumhurbaşkanının bütün basına verdiği “görev”di.

“Bunların terör örgütüyle olan ilişkilerini ve örgüte verdikleri desteği herkese duyurun” demişti Erdoğan ve CHP liderine de o  milletvekiliyle görüştüğü için yüklenmişti.

Gerçi Cumhurbaşkanı daha o görevi vermeden iktidar medyası, bu milletvekilini elinde PKK bayrağıyla açıklama yaparken çekilen görüntüleriyle haber yapmıştı bile.

Ama CHP liderini onunla görüştüğü için hedefe koyanlar, daha önce iktidar partisine mensup vekillerin de Almanya’ya yaptıkları ziyarette bu kişiyle bir araya gelip aynı fotoğraf karesine girdiklerinden hiç bahsetmediler. Bu nasıl bir çifte standart!

Eğer tepki gösterilmesi gerekiyorsa, aynı tepkinin onlara da verilmesi icab etmez mi?

Gazetecilik bu şekilde tek taraflı, nalıncı keseri gibi hep iktidarın kollanıp parlatılmasını ve muhalefetin karalanmasını öngören kumandalı, kontrollü ve güdümlü bir yapı içinde yönlendiriliyorsa, orada demokrasinin varlığından asla söz edilemez.

Çünkü düşünce, ifade ve basın özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Medyanın işlevi de, hayata, olaylara ve uygulamalara objektif bir yaklaşımla ayna tutmak, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “dellalü’l-mehasin ve’l-meayib“ olmak, yani yolunda giden işleri de, olumsuzlukları da yansıtmaktır.

Meselâ Erdoğan’ın “Cerablus ve Afrin’de huzur hakim” sözünü, aynı manşetle çıkan haberlerinde yayınlarken, Afrin’de 9 kişinin can verdiği pazaryeri katliâmının haberini sansürleyen bir gazeteciliğin evrensel kriterler açısından savunulur tarafı var mı?

Peki ya sanayi üretimindeki azalma ile işsizlikteki artışı duyurmayıp gizleyen bir haberciliğin?

Sadece pembe haberlerle dolu “Rockefeller gazeteciliği,” basının itibar ve güvenilirliğini sıfırlayıp halkın haber alma hakkını gasp ederken, iktidara da hayır getirmez. İspatı, tarih...

***

İzlemek için tıklayınız:

Keyfî suçlamalar 28  Şubat’ı geçti

Okunma Sayısı: 2588
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    22.12.2018 11:17:34

    SANSÜR Fransizca haberleri keyfe göre makaslamak demektir. Bunu her meyda kurulusu pirincin tasini ayiklamak gibi yapar. Devlette yapar, hükümette yapar, STKler de yapar. Hatta Hacca gittiginizde sizden ISTIRHAM EDILIR menfi olaylari LÜTFEN SANSÜRLEYIN diye. Aile icinde bile herkes herseyi diger aile ferdine tam iletmez, SANSÜRLER. Peki bu SANSÜRLEMENIN haddini kim belirleyecek. AVRUPA mi, Islam'i dinlemekten kulagini kesmis siyasal Islamcilar mi?

  • Gündüz Alp-3

    22.12.2018 10:10:55

    Eskiden çok duyardık. Meselâ, "yarı resmi El-Ahram" ya da "Pravda" gazetesi diye. Her ikisi de otoritenin emrinde yayın yapan, halkın duymak istediklerini değil, otoritenin duyurmak istediklerini yazardı. Çünkü hür basın değillerdi. ve basın hürriyeti yoktu. Onun için bir ülkede hür basın ve basın hürriyeti, o ülkenin demokrasi ve hukuk standartını gösterir. Zaten TV'ye ayırdığımız zamanı kitap okumaya ayırmayan okuma oranı düşük bir ülkeyiz. Eğitim sistemi yaz boz tahtasına dönmüş vaziyette. Böyle bir ortamda bari gazeteler doğruya hizmet etmeli değil mi? Türkiye'nin geldiği tekçi sistemde medyanın rolü inkar edilemez. Moda ve meşhur deyimle, "yardım ve yataklık" görevini bihakkın(!) yaptılar. Ve bugün kendileriyle ters düşmemek için, işler kötü gitse de pembe tablolar çizmeye devam ediyorlar. Fakat vatandaş olarak yaşadığımız gerçek hayat ya da hayatın gerçekleri onların pembe tabloları hiç ama hiç örtüşmüyor. Onların sözüne mi bizim gözümüze mi?...

  • Gündüz Alp-2

    22.12.2018 09:52:19

    Hastalığını bir türlü kabul etmediğinden tedaviye cevap vermeyen hasta misali, iktidar iflah olmaz iki illet ile malul. Birincisi, hiç bir şekilde suçu üzerine almıyor hep düşman üreterek onların üzerine atıyor. İkincisi, müthiş kibirli ve müstağniler. Muhalif ve muarızlarını dinlemedikleri gibi aşağılayıcı bir dil ve üslup kullanıyorlar. Bu hal aynen taraftarlarına da yansımaktadır. Bugünün ve yarının toplumsal barış ve huzurunu tehdit eden fevkalade yanlış bir durumdur bu. Toplumda keskin ve derin fay hatları oluşturmadan "halkı kin ve düşmanlığa sevk eden" bu söylemin terk edilmesi elzemdir. Basın da bu konuda üzerine düşeni yapmalı, iktidarın ve gücün yanında değil halkın ve doğruların tarafında yer almalıdır. Hukuk gibi gazeteciliğin de evrensel ilkeleri vardır. İlk başta hür basın ve basın hürriyeti gelmektedir. Zira hür basın ve basın hürriyeti yoksa, geriye konuşulacak bir şey kalmıyor.

  • Gündüz Alp

    22.12.2018 09:38:12

    Demokrasilerde 4.kuvvet olduğu söylenen basının şimdiki durumu tam bir "borazanlık." Fakat hak ve hakikati dile getiren, milleti yalan-yanlış haberler ile aldatmayan, doğru yazan, konuşan,haber veren basını kastetmiyorum. Bunların ilk sırasında da Yeni Asya gelmektedir. Yargı gibi basında çok büyük oranda muteber ve güvenilir olmaktan çıktı. Yeni Asya gibi birkaç doğru yazan gazete ve doğru haber veren TV kanalı da olmasa "Alice Harikalar Diyarında" yaşadığımıza inanacağız. Seçim günü yaklaştıkça, algı operasyonunun dozu artmaktadır. Bugünkü Sözcü Gazetesindeki Uğur Dündar'ın "Baskılar ve yasaklar" başlıklı yazısını lütfen okuyun. Merhum Demirel'den bahsedilen o yazıda basın özgürlüğü nedir, demokrat siyasetçi nasıl olurmuş görelim. Ve aldanmaktan da aldatmaktan da vazgeçelim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı