Türkiye özellikle 2014 Mart’ındaki yerel ve Ağustos’undaki cumhurbaşkanı seçimi ile 2015’teki 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini, iktidar cenahının seçmeni “hak-bâtıl” ve “iman-küfür” ekseninde ayrıştırıp kutuplaştırmaya yönelik söylemleriyle gerçekleştirdi.
İktidar medyasında bu anlamda yoğun yayınlar yapıldı. Bildiri, duyuru ve ilanlar çıktı. “Müslümanlar olarak Erdoğan’ın ve AKP’nin yanında saf tutuyoruz” mesajları verilirken, eleştirel bir duruş sergileyenler açık şekilde İslamın dışına itildi.
Böylece Millî Nizam Partisi’yle başlayıp devamı olan partilerce sürdürülen ve seçimleri kendilerine verilecek oylar ekseninde “Müslüman sayımı” olarak niteleyen tavır, o çizgiden gelen AKP iktidarının “ustalık” döneminde tekrar hortladı.
Üstelik daha vahim boyutlara ulaştı.
Gelinen noktada bu anlayışın, iktidar destekçisi çevrelerce her platformda son derece itici ve saldırgan bir dille seslendirildiğini, hiçbir eleştiriye tahammül edilemediğini ve muhaliflerin “kâfir, zındık, münafık” diye damgalandığını görüyoruz.
Son dönemdeki “ikinci istiklal savaşı” söylemleri ve Çanakkale benzetmeleri de, bu bağlamda biat etmeyen herkesi “hain” ilan eden aynı tekelci anlayışı tahkim ederek pekiştirmek için kullanılıyor.
Önümüzdeki referandumda “hayır” tercihi yapacak olanların terör örgütleriyle aynı safta görülüp öyle gösterilmeye çalışılması, bunun en son talihsiz örneği.
Meş’um 15 Temmuz kalkışmasına karşı sergilenen ve Yenikapı buluşmasında somutlaşan dayanışmanın çok kısa bir sürede açığa vurulan “biat dayatması” ile sabote ve berhava edilmesinin altında da aynı antidemokratik zihniyet yatıyor.
İslamı kendi iktidarı için kullanan bu anlayışın referandum sürecinde camilere de taşınması, kürsü ve minberlerin siyasetçi ağzıyla yürütülen “evet” kampanyalarına sahne olması, ülkeyi din eksenli yeni gerilimlere sürükler ve en önemli ortak değerimiz olan dinin, tekelci ve ayrıştırıcı tavır ve politikalara malzeme yapılarak zarar görmesine sebebiyet verir.
Böyle bir sorumsuzluk kimsenin hakkı ve haddi değildir. Asla kabul edilemez.
“Parlamento ve yargı yok” diyen yok. Ama bunları tek adam sistemine bağlamayı öngören bir düzenleme var. Maddelere bakılırsa bu görülür.
Darbelerin ve krizlerin sebebi parlamenter sistem mi, yoksa millete ve temsilcilerine tahammül edemeyen Kemalist vesayetçi zihniyet mi?
Yargının bağımsızlığına tarafsızlığın ilâvesi kimseyi rahatsız etmez. Sorun bağımsızlık ve tarafsızlığın fiiliyatta işlemez hale getirilmesi.