Bir zamanlar harp okullarına imam hatiplilerin alınmayışını tartışıyorduk. Hattâ bu konuyu seneler önce rahmetli Demirel’e de sormuş ve ondan şu cevabı almıştık:
“Bu konu da kamuoyu önünde açıkça tartışılmalı. Cumhuriyetin okullarıdır bunlar. Açıkça tartışılmalı ve herkes gerekçesini ortaya koymalı. Hükümet söylemeli: Niye alınmıyor? Alınması lâzım geldiği, gerekçeleriyle ortaya konmalı. Bu konular, ancak tartışarak bir neticeye vardırılır. Korka korka neticeye varmak ise mümkün değildir.” (Köprü, Eylül-1989; İslam Demokrasi Laiklik kitabımız, s. 141)
Aradan hayli zaman geçti; imam hatiplerin önündeki diğer bazı engeller gibi harp okullarına giriş engeli de kaldırıldı. Ve son günlerde, harp okullarına giriş yönetmeliğinde yer alan ve “irtica”yı engel sayan madde de iptal edildi.
Bu maddeye göre, okula girecek olanın kendisi, anne-babası, kardeşleri ve velisinin, tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış, bu gibi faaliyetlere karışmamış olması şarttı.
İrtica ve bölücülük gibi hukukî tarifi olmayan, netlikten uzak, sübjektif ve keyfî yorumlara açık bu ifadeler elbette ki problemliydi.
Onun için, kaldırılması isabetli oldu.
Peki, yerine ne geldi? Gelen madde şöyle:
“Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmamak...”
Laikçi cenahtan gelen “İrtica maddesini niye kaldırdınız?” tepkilerine MSB’nın verdiği cevap şu: “Oradaki şart sübjektif değerlendirmelere tâbi ve TCK’da suç olarak düzenlenmemiş bir şarttı. Yeni düzenleme geniş kapsamlı, güncel mevzuata uygun, daha somut, suçta ve cezada kanunîlik ilkesini gözetiyor.”
Cevabın ilk kısmı doğru. Kanunlarda irtica diye bir suç yok. Ve yapılan değişikliğin mevzuatta terör suçları açısından karşılığı var. Ama bu suçların tanımındaki belirsizlik ve keyfîlik de aynı problemli neticeleri doğuruyor. Hele her önüne gelene terörist damgası vurmanın alışkanlık haline getirildiği bir süreçte.
Peki, ya irtibat ve iltisak gibi istihbarat terimleri üzerinden MGK kararıyla “suç” ihdas edilmesinin hukuk devleti içindeki yeri ne?!!