"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukuk çok fazla zorlanırsa...

Kâzım GÜLEÇYÜZ
22 Kasım 2018, Perşembe
Deniz Yücel’in Almanya ve hele Rahip Brunson’ın ABD ile uzun zamana yayılan ve bedeli ağır olan restleşmelerden, Mehmet Altan’ın AİHM kararından sonra tahliye edilmelerinin ardından, iki yılı aşkındır tutuklu olan Selahattin Demirtaş’ın da yine AİHM kararıyla bırakılması gündemde.

(“Karar bizi bağlamaz” restlerinin neticesini herhalde yakın zamanda görürüz.)

Arada, bir yıldır tutuklu olduğu halde iddianamesi hâlâ hazırlanmayan Osman Kavala’ya yönelik iddiaları güya tahkim etmek için yapılan son gözaltılar ters tepti.

Kimlikleri de, adresleri de belli olan ve davet edildikleri takdirde kendilerinin gidip ifade vereceklerinden emin olunan akademisyenlerin karga tulumba derdest edilmeleri, iktidar çevrelerinden de tepki çekti.

Ve neyle suçlandığı belli olmayan bir kişi hariç, gözaltına alınanlar serbest bırakıldı.

Bu örnekler, hukuku çok fazla zorlamanın yol açtığı skandallar olarak kayda geçti.

Adalet Bakanı, Meclisteki bütçe konuşmasında 2019 yılını yargıda yeni bir başlangıç yapmaktan söz ederken, “yargıdaki travma”dan bahis açarak, bir anlamda bu anormalliklere “izah” getirmeye çalıştı ve bu travmanın aşılacağına inandığını söyledi.

Travmadan 15 Temmuz fitnesinde 4 bini aşkın yargı mensubunun dahli bulunduğu yönündeki iddiaları kast ediyor olmalı.

Ama bu iddiaların ne kadarı doğru?

Hele tasfiye, gözaltı ve tutuklama listelerinin 15 Temmuz’dan çok önce hazırlandığına dair iddialar da göz önüne alınırsa...

Son dönemde, özellikle OHAL sürecinde yargıda olup bitenleri sadece travma ile açıklamak, meseleyi izah edemiyor. Mahkemeler üzerinde gerek HSK eliyle, gerek iktidar medyası kullanılarak uygulanan siyasî baskıyı ve gerekse Perinçek’e “Yargı altın çağını yaşıyor” dedirten “Avrasyacı yapılanma”yı dikkate almadan yapılacak değerlendirmeler çok yanlış ve eksik olur.

Ama bu faktörlerle yargıyı bir siyasî hesaplaşma ve rövanş aracına dönüştürmenin bedeli içeride ve dışarıda çok ağır oluyor.

Yargı alet edilerek yapılan hukuksuzluklar içeride hukuk ve adalete duyulan güveni dibe vurdururken, yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere dış ilişkilerimizi tahrip ediyor ve imajımıza çok büyük zarar veriyor.

Bu duruma artık bir son verilmeli. Hukuka dönerek...

***

İzlemek için tıklayınız:

Âdil yargılama olsa affa gerek kalmaz

Okunma Sayısı: 5604
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    22.11.2018 12:59:15

    Hatırlarsanız CB daha önce de AYM kararı ile ilgili olarak aynı anlama gelen ifadeler kullanmıştı. Böyle bir ülkede yargı travma ve güven kaybı yaşamaz mı? Kuvvetler ayrılığı yerini kuvvetler birliğine terk etti. Aslında birlikten kuvvet doğar ama bu, yasama, yargı, yürütme birlikteliği için geçerli bir ilke değildir. Zira kuvvetler ayrığı demek demokrasi ve hukukun üstünlüğü demektir. Bütün gücün tek elde toplandığı rejimin adı değildir demokrasi. Ülkenin saygınlığına gölge düşüren şu durumdan bir an önce çıkılması zorunludur. Çünkü yalnızca saygınlığa gölge düşürmüyor aynı zaman maddi-manevi fatura ödenmesine de sebebiyet vermektedir. Yani çift yönlü zarar. Sayın A. Battal beyin yazısı da direkt konu ile ilgili değilse de gidişatla ilişki kurmak açısından dikkate değer. Merhum C. Meriç'in "deli gömleğine" benzettiği "-izm'ler" in modern versiyonunu yaşıyor gibiyiz. Üstelik mezkur gömlek, bedene değil "idraklere" giydirilen türdendir.

  • Gündüz Alp

    22.11.2018 12:39:09

    Sayın Güleçyüz, ülke olarak acilen demokrasi ve hukuka dönecek yerde daha da uzaklaşmaktayız. Kendisi de bir-iki kez AİHM'e gitmesine rağmen, son kararı hakkında "kararlar bizi bağlamaz" diyebilen partili bir CB ile kısa ve orta vadede demokrasi ve hukuka dönüş çok zor. Zira direkt yargıyı ilgilendiren konuda onlardan önce partili CB'nın (hem de 'tanımıyoruz' şeklindeki) beyanı demokratik hukuk devletinde kabul edilebilir bir şey değildir. Adalet Bakanının dalga geçer gibi yargıdaki "travmadan" bahsetmesi de iktidarın itirafı olarak kabul edilebilir. Travmayı yaşatan ya da sebep olan kimlerdir? Hem travma hem güven kaybı, bir yargı için herhalde en son düşünülecek şeyler olmalıydı. Siyasal otoritenin emrine girmiş, konuşamaz hale gelmiş, vicdan özgürlüğü içinde korkusuzca karar veremeyen bir yargının hem travma yaşaması hem de güven kaybetmesi normal değil mi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı