"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukuk krizinden ekonomik krize

Kâzım GÜLEÇYÜZ
14 Ağustos 2018, Salı
Döviz kurlarındaki fahiş artışların kriz olarak hatırlandığı ve hafızalarda derin izler bıraktığı bir ülkeyiz. Özellikle 1994 ve 2001 krizleri unutulamaz.

Yıllar sonra, onlara çok yakın seviyelerde yeni bir yükseliş dalgasıyla karşı karşıyayız.

İktidar bu durumu 15 Temmuz’a benzer bir saldırı ve ekonomik taarruz olarak değerlendiriyor ve püskürtmek için halka “Yastık altındaki dövizinizi bozdurun” çağrıları yapmaya devam ediyor. Daha önce de benzer kampanyalar olmuştu, ama görünen o ki bu defaki çağrılar çok fazla etkili olamıyor.

Dövizdeki yükseliş dalgasını tetikleyen olay, odağında ABD’li Rahip Brunson’ın yer aldığı hararetli tartışmalar oldu. Rahip tutukluyken tepkisini söylem düzeyinde tutan Trump, ev hapsiyle tahliye sonrasında işi tırmandırdı ve iki Bakanımıza yaptırım boyutuna taşıdı. Diğer yaptırımlar da cabası.

Ankara’dan “rest”ler yükselirken gerilimi yatıştırmak için apar topar Washingon’a gönderilen Türk heyeti, önüne konulan yeni şartlar ve tahliye talepleriyle geri döndü.

Bu onur kırıcı tablonun gerisinde, son dönemdeki tutuklama furyasının ve OHAL uygulamalarının yargı sistemimizi maalesef iyice rayından çıkarmış olması yatıyor.

Hukukun tam anlamıyla dibe vurduğunu gösteren inanılmaz bir skandal olarak tarihe geçen Deniz Yücel olayının daha geniş ölçekteki bir örneği Rahip üzerinden tekrarlanıyor.

Bakalım, bu işin sonu neye bağlanacak? Ama şimdiden çok daha ağır bir fatura bıraktığı kesin.

Burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta da, gerek keyfî gözaltı ve tutuklamalar, gerekse kayyım darbeleriyle çok sayıda şirketin üzerine çökülüp malvarlıklarının gasp edilmesi sonucu, en temel kişi hak ve özgürlüklerinin, teşebbüs özgürlüğü ve mülkiyet hakkının güvence altında olmadığı bir ülke imajının ortaya çıkmış olması. Böyle bir imaj hangi yatırımcının gözünü korkutmaz?

Bugünün dünyasında insan haklarının ve hukuk devleti kriterlerinin iç mesele olarak görülmekten çıktığı, hele AB adayı bir ülkedeki hak ihlallerinin asla geçiştirilemeyeceği, her fırsatta vurgulanan bir gerçek.

Ne yazık ki, bu gerçekle inatlaşılması ülkeyi ve ekonomiyi bu noktalara getirdi.

Ve hukuk krizi, ekonomiyi de zora soktu.

***

Scope: Yeni Asya günlük lahika mektubumuzdur https://youtu.be/OneZTuc35J8  @YouTube aracılığıyla

Okunma Sayısı: 6845
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    14.8.2018 17:30:20

    Küdüs'e Büyükelciligi dayatmaci tahkir tezyif ve tahrik dolu tavirla tasiyan bir ABD Türkiye'nin DOSTU ve MÜTTEFIKI degildir OLAMAZ. PKK/PYD, ISID e TIRlar dolusu yardim yapan ABD izim dost ve müttefikimiz olamaz. Hala daha dost ve müttefik iseniz söyle söyle yapilirmi söylemleri Kabile madem kardestiniz niye öldürdün Habili diye sormak kadar ABESTIR! Siyasal Islam'a bir hatirlatma yapalim. BIZIM BOYNUMUZU BÜKEN, HALA DIZ CÖKMÜS vazitte tutan ABD degil LOZAN ile INGILIZDIR. Kemalizmi ve PKK yi kuran/kurduran koruyan korutan Ingilizdir. Ingilizi sümen alti yapmak veya perde arkasina gizlemek sizi GÜCLÜ YAPMAZ. Ayasofyayi ibadete acacak bir HÜRRIYETTEN sizi yoksun eden Ingilizdir ve LOZANDIR. Anayasayi temelinden degistirip dahlindeki Kemalizmi cöpe attirmayan Ingiliz ve LOZANDIR. Ingilizi görmemek Äbläsän varligini inkar etmek kadar tehlikelidir.

  • Gündüz Alp-3

    14.8.2018 10:58:05

    Dünyada saygın ve güçlü bir devlet olmanın yolu, kavgadan değil, barış, dostluk ve ittifaklardan geçer. AB gibi bir hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğünü esas almış bir projeyi bırakıp, Şanghay ve benzeri otoriter eğilimli oluşumlara yönelmek, her bakımdan riskli bir tercihtir. Milleti savaş söylemiyle seferber etmek yerine, demokratik hukuk devletini yeniden inşa etmek için seferber etmek daha iyi olmaz mı? 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçiminden sonra, her bakımdan en üst düzeye çıkacağı söylenen ülkenin, dost ve müttefikleriyle kavga eder hale gelmesi, hukuk krizinden sonra ekonomik kriz yaşıyor olması, iç-dış politikalarımızı gözden geçirmemizi zorunlu kılmaktadır. Bunu yapmadığımız, yapılan hataları hep başkalarının üstüne attığımız sürece, dahili ve harici sorunlarını çözmek daha da zorlaşacaktır. Sorgulama, eleştirme, yüzleşme ve kendimizi hesaba çekmeyi ne zaman öğreneceğiz?

  • Gündüz Alp-2

    14.8.2018 10:43:19

    Yeni Asya'nın bugünkü "KRİZİ AB İLE AŞALIM" manşeti, bir vakıf Başkanına ait olsa bile bir gerçeği ve çözüm yolunu göstermektedir. ABD ile olan şu krizde AB üyesi bazı ülkelerin Türkiye'ye destek verici açıklamaları, bizim için AB'nin ekonomik, sosyal hukuk, demokrasi, insan hakları vb konularda ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. AB sırf bir ekonomik birliktelik değildir. Bir medeniyet, hukukun üstünlüğü, hürriyet, adalet, demokrasi, insan hakları projesi olarak AB, 500 milyonu aşkın nüfusu, 27 üyesi ile hür, medeni ve demokrat dünyada çok geniş şemsiyesi ile üyelerini harici baskı ve dayatmalardan da koruyan bir kalkan görevi de görmektedir. Yaşadığımız yüzyılın özelliklerine de uygun olan böyle bir topluluğa karşı müstağni davranmak akılcı bir politika değildir. Ülkenin (maddi-manevi açıdan) ikbali ve istikbali nerede ise o taraf yönelmemiz gerekir.

  • Gündüz Alp

    14.8.2018 10:28:01

    Sayın Güleçyüz, dost ve müttefik iki ülkenin kavga eder hale gelmesi, zaten yaşamakta olduğumuz ekonomik krizi iyice tetikledi. Fakat iki yıla yakındır yaşanan OHAL kaynaklı hukuk krizinden sonraki şu ekonomik krizi, salt, "dolar kuru" ve "rahip" meselesiyle açıklayamayız. Sorunu bu kadar basite indirgemek sorunun çözümü için yeterli değildir. Elbette bu iki konunun krizde payı vardır. Fakat bugüne kadar izlenen politikaların da mutlaka gözden geçirilmesi şarttır. Ortada iki devlet arasında bir savaş da yoktur. Ekonomik anlamda düşünüldüğünde "savaş" söylemi bile krizi arttırmaktan öte bir işlev görmez. Müzakere, diyalog, diplomasi yolları sonuna kadar kullanılmalıdır. Savaş diliyle barış olmaz. Kaldı ki iki ülke müttefiktir. Her iki tarafın da muvazeneli eylem ve söylemlerde bulunması çözüm adına zorunludur.

  • Ali Tam

    14.8.2018 01:22:02

    Makalenizin basinda zikrettiginiz ABD ye Türkiye'den gönderilen heyet hakkinda baska kaynaklardan lisanda kifayetsizligi kapsaminda mütercime ihtiyac duymalari ve bulamadigindan kriz yasanan ve Türkiye den mütercim takvisesi istendigi ve de gönderildigi gibi menfi iddialar var. Görüsmelerde Türk heyetine karsi tahkir ve tahfife sebep olan aksakliklar sifahen kulaklarimiza gelmektedir. Olgun ve oturakli bir devletin gösterdigi resimden uzak böylesine beceriksiz ve acemi karelerin duyulmasi olmasindan beterdir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı