Türkiye’nin, bağlayıcılığını kabul ve kararlarına uymayı devlet olarak taahhüt ettiği AYM ve AİHM için İçişleri Bakanının kullandığı son ifadeler, hem hukuktan, hem de içinden geldiği, her hal ve şartta hukuk ve adalete bağlılığı esas alan demokrat kökenden ne kadar uzaklaştığının yeni örnekleri.
AYM’yi “AİHM’in şubesi” olarak niteleyen ve ithamlarını “Batıcılık” şablonuna oturtmaya çalışan Soylu, Türkiye’nin, anayasa üstü bir hukuk normu olarak kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre (m. 46) AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu bilmiyor mu?
Buradaki mesele “Batıcılık” değil; bizim kültür ve inancımızın da gereği olup AB’nin geliştirdiği evrensel hukuk ve adalet kriterleri.
Sırtımızı dönüp bunlardan uzaklaştıkça ne hale geldiğimizi, yaşananlar açıkça gösteriyor. Ama unutulmasın ki, işin bu hale gelmesine dahli olanlar dahil, hukuk herkese lâzım.
Burada, geçen Temmuz’da bir hâkimle ilgili olarak AİHM’in verdiği bir kararı tanımayan AYM’ye de bir çift lâf etmek gerekiyor: 15-20 Temmuz sürecinde MGK’ya boyun eğip hukuktan taviz veren AYM, bu tavrıyla İsa’ya da, Musa’ya da yaranamama durumuna düştü...
Hukuk zemininde baştan sağlam durabilse ve meselâ OHAL KHK’larına karşı tavır alabilse idi, gelişmeler çok daha farklı olabilirdi.
Sonuçta AİHM’i dinlemeyen AYM, hukuksuz uygulamaları için zaten bahane arayan iktidar siyasetinin, AYM kararlarına da uymama cesaretini arttırıyor ve son Kobani operasyonu böyle bir ortamda gerçekleştiriliyor.
Ayhan Bilgen ve Altan Tan 3 yıl önce aynı gerekçeyle tutuklandığında AYM’nin“Deliller yetersiz, tutuklanmaları hak ihlâli” diye verdiği tazminat kararları yok sayılıp çiğnenerek...
Sakalı bir sefer kaptırmayagör; arkası çorap söküğü gibi geliyor ve bu gidiş bir an evvel frenlenip tersine çevrilmedikçe giderek daha da ağırlaşan bir hukuk enkazı ortaya çıkıyor.
Yargıtay’ın Şahin Alpay ve Ali Bulaç’a “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla verilen cezaları nihayet bozup—Bahçeli’nin Haziran’da “Niye hâlâ içeride?” diye sorduğu—Mümtaz’er Türköne’yi 4 yıl 2 ay sonra tahliye ettiği günlerde yapılan avukat ve Kobani gözaltıları bu enkazı daha da vahimleştirirken Kobani operasyonu öncesindeki Saray fotosu işin tuzu biberi oluyor.
Terazinin ayarı bir kez bozulmaya görsün...