Vefatının 61. yıldönümünde bir kez daha rahmetle yad ettiğimiz Üstad Bediüzzaman, Kur’an hizmetine vakfettiği ömrünün gençlik yıllarına tekabül eden Eski Said döneminde “Milletin kalp hastalığı zaaf-ı diyanettir, bunu takviye ile sıhhat bulabilir” demişti.
Bu takviyeyi Risale-i Nur’la gerçekleştirdi.
Son yıllarında ise şu teşhisi yaptı:
“Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor. Bu sâri illete İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif ediyor; Kur’an’ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslam cemiyetinin ana direği budur.”
Onun bu tesbitle başlattığı iman hizmeti kitlelere mal olup milyonlarca insanın imanını kurtardı ve kurtarmaya devam ediyor. Ama gelinen noktada, yaşadığımız malûm süreçte olup bitenlerin de etkisiyle, özellikle gençlerin zihninde soru ve şüphelerin arttığını, deizm gibi akımların yayıldığını görmekteyiz.
Demek ki iman hizmetini yeni teknik ve metodlarla tahkim ve takviye etmemiz lâzım.
Üstad talebeleriyle birlikte iman hizmetine devam ederken, istibdat ve zulme karşı müsbet hareket prensibiyle çok kararlı bir hürriyet, adalet ve hukuk mücadelesi de verdi.
En zorlu ve çetin şartlarda bile adalet içinde hürriyet talep etmekten asla vazgeçmedi.
İkinci Meşrutiyetten sonra irad ettiği “Hürriyete hitap” nutku; 31 Mart’ta yargılanıp beraat ettiği Divan-ı Harb-i Örfîdeki müdafaası; Eskişehir, Denizli, Afyon, İstanbul-Gençlik Rehberi ve Samsun-Büyük Cihad mahkemelerindeki savunmaları, bu adalet ve hürriyet mücadelesinin tarihî birer manifesto özelliğine sahip belgeleri olarak kayıtlara geçti.
Onun hayatını, eserlerini ve mücadelesini şekillendiren ana çizgi, onu doğru anlayan talebeleri tarafından da devam ettirilmekte.
Bu çizgiye, onun kararlılıkla hep mücadele ettiği istibdat zihniyetince her alanda üretilen ve giderek daha da kronikleşen vahim sorunlarla karşı karşıya olduğumuz bir tablo ve süreçte çok daha fazla ihtiyacımız var.
Bu tablodan çıkışımız da, iman hizmeti temelinde, zulüm ve baskılara asla boyun eğmeden, güç birliği yaparak hukuk zemininde hep beraber vereceğimiz adalet, hukuk, demokrasi, hürriyet mücadelesiyle mümkün.