AKP kurucularından ve Abdullah Gül’ün başkanlığındaki ilk AKP hükümetinde devlet bakanı, başbakan yardımcısı olarak görev yapan Ertuğrul Yalçınbayır, 29 Nisan’da Yeni Asya’ya manşet olan değerlendirmelerinde çok dikkat çekici, önemli ve kritik bir tesbit yapmıştı:
“İstihbaratın güçlendirilmesi anlayışı istihbaratın demokratikleşmesine engel oldu.”
Bunun sonucu, o günkü manşetimizde ifade edildiği gibi yeni sistemin her alanda koyu bir istihbarat vesayeti getirmesi oldu.
Bu durumun en belirgin tezahürleri özellikle iki alanda göze çarpıyor: Yargı ve basın.
İstihbarat raporları ve listeleri üzerinden yapılan tutuklama ve yargılamalar ortada.
Masumiyet karinesi, savunma ve âdil yargılanma hakkı gibi en temel ilkelerin göz göre göre ihlâl edildiği bazı mahkemelerde, yargılanan sanığa “Getirdiğin belgelerin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok, ben elimdeki MİT listesine bakarım” diyebilen hâkimler var.
Yargıdaki işleyiş bir taraftan böyle el altından servis edilen rapor ve listelerle yönlendirilirken, diğer taraftan işin medya ayağı yine aynı organizasyonun bir parçası yapıldı.
Soruşturma, operasyon, gözaltı, tutuklama ve yargılama aşamalarında, kontrol altındaki medya da operasyon aracı olarak yoğun şekilde kullanıldı. Sürecin kapalı kapılar ardında yapılan planlamalara uygun şekilde yürümesi için çok sıkı bir markaj uygulandı.
Plan dışı farklı ve aykırı kararlar çıktığında ise hemen mekanizmalar çalıştırılıp gereken yaptırımlar devreye sokuldu ve hem “çıkıntılık” yapanlar pişman edildi; hem de görevdeki diğer mahkemelere gözdağı verildi.
AYM başta olmak üzere yüksek mahkemeler de bu şekilde ağır bir baskı altına alındı.
Böylece Üstadın 31 Mart’ta yargılanıp beraat ettiği sıkıyönetim mahkemesindeki savunmasında ifade ettiği “Şimdiki hafiyeler eskilerden beterdirler. Bunların sadâkatine nasıl itimad olunur? Adalet onların sözlerine nasıl bina olunur?” tesbitinin, aradan 110 sene geçtikten sonra çok daha vahim boyutlarda tekrarlandığı dehşetli bir tablo ortaya çıktı.
İstihbarat vesayeti, yeni sistemde gerek yürütme, gerekse yasama süreçlerindeki kritik konularda sık sık gözlenen derin bürokrasi atraksiyonlarıyla da kendisini ele veriyor.
Ve Yalçınbayır’ın dediği gibi, güya önünü açtığı tek adamı da kuşatıp etkisizleştiriyor.