Risale-i Nur Enstitüsünün son kongresindeki masa çalışmalarında hazırlanan sonuç bildirilerinde yine son derece önemli mesajlar verildi.
Bir kısmını buraya da alalım:
* Adalet önce haklının hakkını korumaktır. Suçluya cezasını vermek sonra gelir. O halde devlet suçluya cezasını verirken masumun hakkını korumaya öncelik vermelidir.
* Hz. Ali’nin (ra), Hz. Osman’ın (ra) katil zanlıları hakkında tatbik ettiği “Şüpheden sanık yararlanır” ve “Suç ve ceza şahsîdir” ilkeleriyle açıklanabilecek olan adalet-i mahza vurgusu göstermektedir ki; devlet, fesat çıkaranı cezalandırmaya kalkarken yeni ve daha büyük sosyal problemler çıkarmaktan kaçınmalıdır.
* İslamın doğru tanımında baskıcı, tek adam ve komite istibdadına dayalı bir yönetim anlayışının yeri yoktur. İslam, adaleti, meşvereti, ortak aklı, hukukun üstünlüğünü, hak ve hürriyetleri, kanun hakimiyetini, şeffaflığı, denetim ve hesap vermeyi, ahlâkî değerleri esas alan bir yönetim tarzını öngörür.
* Demokrat anlayış her tür baskıcı ideolojiyi reddetmeyi, bu kapsamda bir ideoloji olan Kemalizmi anayasadan çıkarmayı gerektirir.
* Mü’minler, dinini yeniden akıl ve vicdana hitap eden bir dine dönüştürmeye çalışan, adalet ve hakkaniyete hizmet eden dindar Batılılarla ittifakı geliştirmeli ve İlahî vahyin sahih versiyonunu onlara ulaştırmalıdır.
* Resul-i Ekrem (asm) işlerinde meşveret ve şûrâyı esas almıştır. Asya’nın bahtının miftahı olan meşveret ve şûrâ istibdadı kaldıracak, hürriyeti sağlayacak, maddî ve manevî terakkiyata insanlığı ulaştıracak şartlardandır.
* Müreffeh ülkelerin demokratikleşme seviyelerinin yüksek olması gösteriyor ki, sosyal refah için ekonomik tedbirler yanında adalet ve hürriyet konularında da evrensel hukuka ve ilkelere göre hareket etmek gereklidir.
* Bilim, hür zeminlerde yapılır ve gücünü hür düşünceden alır. Hürriyetlerin kısıtlandığı, resmî ideolojilerin hüküm sürdüğü hürriyetsiz/meşveretsiz toplumlarda bilimin insanlığın faydasına gelişmesi beklenemez.
* Kendilerini İslama nisbet eden birçok toplum veya ülkenin sosyal ve siyasî hayatlarında gözlenen istibdat, zulüm ve ahlâkî yozlaşmayı aşmanın yolu nübüvvetin ders verdiği şûrâ, hürriyet, adalet ve sıdk gibi nebevî değerleri yaşayıp yaşatmaktan geçiyor.