12 yılı aşkındır Türkiye’yi yönetenler, bir taraftan Diyanet’e az sayıda bastırıp seçim meydanlarında kürsüden gösterdikleri İşaratü’l-İ’caz’ı bir yıldır okuyuculara ulaştır(a)mamak, diğer taraftan Risale-i Nur’a bandrol engeli çıkarıp devlet tekeli getirmek gibi çelişkili garabetler sergilemek yerine samimiyetle Bediüzzaman’a kulak verselerdi...
Çözüm sürecini onun gösterdiği temel parametrelere göre şekillendirir; konuyu İmralıKandil-HDP üçgenine hapsetmez; herkesi kucaklayan topyekûn bir demokratikleşme hamlesiyle ve PKK’yı reddeden Kürt çoğunluk başta olmak üzere toplumun tamamını işin içine katarak kalıcı ve sağlam bir barış projesine dönüştürmek suretiyle hayata geçirirlerdi.
Ve mektep-medrese-tekke üçlüsünü kaynaştıracak; Avrupa medeniyetini Kur’an’la, felsefeyi ve modern fenleri de dinle barıştıracak Medresetüzzehra manasına uygun bir eğitim hamlesine en birinci önceliği verirlerdi.
Said Nursî’nin bahsettiği “doğru İslam” anlayışının topluma ve nesillere tepeden inme yöntemlerle değil, benimsetilerek mal edilip insanlığa da ulaştırılmasına gayret ederlerdi.
Ülkeyi hukuk dışı ve antidemokratik darbe sisteminden kurtarıp, demokrasi ve hukuk devletini evrensel kriterlere uygun bir yapıya kavuşturmayı esas alır; bunun için AB sürecini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırlardı.
AB kriterlerinde ifadesini bulan hukuk ve demokrasi standartlarını, gerçekte İslamın malı oldukları anlayışıyla sahip çıkarak hayata geçirmeye çalışır; İslam-demokrasi uyumunun müşahhas bir örneğini fiilen de gösterirlerdi.
Birbiriyle mücadele eden “iki Avrupa”dan “müsbet” olanı ile sıkı bir işbirliği yapar; dinsizlik, ahlâksızlık ve bozgunculuğa karşı Hıristiyanlarla ittifak edip safları sıklaştırırlardı.
Arap baharı olarak adlandırılan gelişmelere temkinli yaklaşır; İhvan gibi cemaat ve örgütlere siyaset ve iktidar çekişmelerinin tarafı olmamalarını ve bu eksendeki tuzaklara düşmemelerini tavsiye eder; hele şiddete dayalı kanlı çatışmalara katılmalarını teşvik etmek ve bunun için her koldan destek vermek şöyle dursun, böyle hareketlerden kesinlikte uzak durmaları konusunda onları ikaz ederlerdi.
“Medeniyetler ittifakı” projesini, yerli yersiz Batıya karşı çekilen restlerle de sık sık kesintiye uğratılan içi boş bir söylem düzeyinde bırakmayıp, ayağı yere basan sağlam bir temele oturtup adım adım geliştirmeye çalışırlardı.
Eğer Bediüzzaman’ı anlamış olsalardı...
tweet 1- Said Nursî 1946’da CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a mektubunda partiyi olumlu değişime teşvik ederken, “Bunu yaparsanız oyumuz size” demedi.
tweet 2- CHP dinle ve dindarlarla barışırsa dinî değerler polemik ve siyasî rant konusu olmaktan çıkar. Siyaset reel zeminde hizmet yarışına dönüşür.
tweet 3- Yeni Asya “CHP dinle barışsın, AKP demokrasiyi içselleştirsin, MHP ve BDP etnik siyaseti bıraksın, Demokratlar artık ayağa kalksın” diyor...