Bugünün dünyasında bilhassa demokrasi, insan hakları, hak ve özgürlükler, hukuk ve adalet konularının artık ülkelerin iç meselesi olarak görülmekten çıktığı, herkesin malûmu. Bu durum her ülke için olduğu gibi AB adayı Türkiye için de geçerli.
İçeride bu alanlarda yaşanan sorunlar, dışarıda da büyük bir dikkatle takip ediliyor.
AB’nin her yıl yayınladığı ilerleme raporları, bunun en çok bilinen örneklerinden biri.
Keza uluslararası ölçekte faaliyet gösteren İnsan Hakları İzleme, Af, Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi sivil kuruluşların raporları da.
Ülkeyi yönetenlere düşen, bu raporlardaki olumsuz tesbit, eleştiri ve uyarılara sinirlenip asabî, fevrî ve ölçüsüz tepkiler göstermek yerine, söz konusu olumsuzluklara yol açan hukuk dışı uygulamaları düzeltmek olmalı.
Ama böyle bir yaklaşım, ancak demokrasiyi hazmetmiş yönetimlerden beklenebilir.
Otoriterliği seçenlerin tutumu, bu tercihlerinin yol açtığı hukuksuzluklar yüzlerine vurulduğu zaman rahatsız olup, demokrasi ve hukuktan daha fazla uzaklaşmak oluyor.
Eleştirileri kendilerine yönelik bir düşmanlık ve komplonun ifadesi olarak görüyorlar. Bunların içeride dile getirilmesini de düşmanla işbirliğinin tezahür ve delili sayıyorlar.
Sarayda tek adam rejiminin propaganda örgütü gibi çalışırken bütün medyayı da buna uydurma gayretini sürdüren birim bünyesinde kurulan yeni oluşum için yapılan açıklamada bunun tekrar açığa vurulduğunu görüyoruz.
Eskinin Özel Harp Dairesini ve MGK bünyesindeki Kriz Merkezi, Toplumla İletişim Başkanlığı gibi yapılanmaları hatırlatan bu birimin “uluslararası alanda Türkiye’ye karşı yürütülen kara propaganda savaşına karşı faaliyet yürütmek için” kurulduğu belirtildikten sonra, söz içteki “işbirlikçiler”e getiriliyor:
“(Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Daire Başkanlığı) ...İşbirlikçilerin net olarak teşhis edilmesi ve devlet adına, halk adına mücadele edilmesi için kurulmuş bir yapıdır...”
O yapının kurulduğu açıklandığına göre, o zaman şu soruların da cevaplandırılması gerekir: Net olarak kim neye göre nasıl teşhis edilecek? Bu faaliyetin hukukî tarifi, çerçevesi, sınırları neler? Sözü edilen mücadele “önce devlet, peşinden halk adına” kim(ler) tarafından hangi yöntemlerle ve nasıl yapılacak?
Ve bu yapıyı kim nasıl denetleyecek?