Said Nursî’nin M. Kemal’e, “Napolyon’u değil, onu örnek al!” dediği İslam kahramanı, Kudüs fatihi Selâhaddin Eyyubî’yi, Mart başındaki vefat yıldönümü vesilesiyle rahmetle yad ederken, onun güzel hasletlerinin bazılarını yine Üstadın “ittihad-ı İslamdaki selefleri” arasında saydığı Namık Kemal’in Selâhaddin Eyyubî biyografisinden aktaralım.
* Zuhuru, İslam ahlâkının bozulması cihetiyle zulüm ateşinin Asya’yı harap ettiği zamanlara tesadüf etti. Bununla beraber, hareketi o derece hakîmâne ve adaletperverânedir ki, bugün yeniden hayata gelerek bir hükümetin başına geçmiş olsa, yine vaktinin en büyük padişahlarından biri olabilir.
* Hükümetin asıl gayesini müdrik olduğu ve görev ifasını insanlık gereklerinin en önceliklisi olarak bildiği için, tam bir mücahede ile nefsanî arzularına galebe ederek, saltanat tahtında bir mücessem adalet kesilmişti.
* Gurur ve kibirden o derece nefsini tecrit etmişti ki, hiçbir tavrında, hatta elbisesinde bile, adalet bayrağı altında himayesine sığınan fertlerden fark olunmaz; müşfik muamelelerine bakılınca, tebaası arasındaki bir sultan değil, akrabası içindeki bir aile reisi sanılırdı.
* En büyük tehlikeler içinde ve en mühim hadiselerle uğraştığı zamanlarda mazlumların feryadına yetişmekten uzak kalmadı.
* Akkâ kuşatmasında harp hazırlıkları ile meşgulken çadırının kapısında yardım isteyen bir kadının, ondan aldığı, “Yarın gelsin, işini görürüz” cevabı üzerine, “Madem Allah’ın kullarını yarına salarsın, niçin üzerimizde sultanlık iddia ediyor ve memleket fethiyle uğraşıyorsun?” diye feryat ettiğini işitince, derhal işe ara verip çadırından çıkarak mazlume kadının işini gördü ve hakkını verdi.
* Bir sebepten kendisini şeriat mahkemesine davet eden bir Ermeni ile yan yana ayakta durup muhakeme olunduktan ve davayı kazandıktan sonra “Allah’ın emirlerine itaatime gösterdiğin güvenin mükâfatı” diyerek hasmına ikram ve ihsanlarda bulundu.
(Münazarat’taki “Medar-ı fahriniz Selâhaddin Eyyubî’nin miskin bir Hıristiyan ile murafaası” sözüyle kast edilen hadise bu olmalı.)
* Haçlılara misilleme-intikam gibi muamelelere tenezzül etmedi, adaletten ayrılmadı.
* Askerce geçindi, vefat ettiğinde bir altın ile gümüş sikkeden başka birşey bırakmadı.
(Said Nursî ve M. Kemal kitabımız, s. 39)