"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şeriat düzeni

Kâzım GÜLEÇYÜZ
20 Mart 2019, Çarşamba
Ahlâk ve ibadette ciddî eksik, kusur ve zaafların olduğu yerde şeriattan söz etmek mümkün mü?

Ahlâkî zaaflarını aşamamış veya ibadet hayatlarını Yaratıcıyla kurdukları güçlü iman irtibatıyla sürekli gelişip derinleşen ihlâslı ve disiplinli bir istikamet zeminine oturtamamış insanların şeriat düzeninden söz etmelerinin bir tutarlılığı olabilir mi?

İşte vaktiyle “şeriat nizamı”ndan dem vururken kendileri gibi düşünmeyen herkesi kâfir, müşrik, zındık ilân edip, zaman içinde her türlü ahlâkî değer ve ölçüyü hiçe sayan acımasız ve çıkarcı bir iktidar mücadelesinin fanatik takipçileri haline gelen bazı radikallerin veya “namazsız mücahitler”in sürüklendikleri inanılmaz yozlaşma ve dejenerasyon, bu temel ölçüyü gözardı eden müfrit tavrın getirdiği müthiş savrulmayı gözler önüne seriyor.

Onun için, önce hayatın yüzde doksan dokuzluk alanını kapsayan iman, ahlâk ve ibadete ilişkin şer’î hükümlerin hakkı verilmeli ki, yüzde bir ona göre tanzim edilsin.

Bu yüzde doksan dokuz kapsamında, insanın gerek Yaratıcıyla, gerekse yaratılmışlarla ilişkilerinde şeriatın koyduğu iman ve ahlâk prensipleri; haram-helâl ölçüleri; namazı, orucu, zekâtı ve haccıyla ibadet görevleri, mana ve ruhuna uygun olarak toplumun ekseriyetince içtenlikle ve bihakkın yaşanır hale gelmeli ki, bunların devlet ve siyasete ilişkin yüzde bire taallûk eden yansımaları, herhangi bir zorlama veya yadırgamaya meydan vermeden, fıtrî bir süreçte kendisini göstersin.

Aslında bunların devletteki tezahürleri de, fert ve toplum hayatında Hàlık’ın ve halkın hukukunu kılı kırk yaran bir titizlik ve hassasiyetle gözetmeyi esas alan hak, hukuk, adalet, hakkaniyet eksenli bir yaklaşımın yansımaları olarak görülmeli.

Dolayısıyla, şeriat hukuku maksatlı çarpıtmaların tam tersine, bütün insanlığın ortak ideal ve özlemi olan hukuk devleti kavramını, böyle bir bağlamda çok daha sağlam ve güçlü temellere bina ediyor.

Üstad Bediüzzaman’ın “Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin” sözü bunu ifade ediyor.

Ve güya “din ve şeriat adına” baskı ve istibdat rejimleri kuranlar, bu yaptıkları ile en büyük zararı İslâma vermiş oluyorlar.

Okunma Sayısı: 2622
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    20.3.2019 15:21:21

    Dine mesafeli kitleler tıpkı bizler gibi dinle ilgili binlerce şey duydu. Yani kulakları tok. Ama gözleri aç. Yani anlatılanları görmek istiyorlar. Haksız da değiller. Bunca güzellikten bahsedip bunu yaşantı halinde gözlere göstermeyince, öteden beri dine ve dindara mesafeli duran ya da soğuk bakan kitlelerde şüphe ve tereddütler oluşuyor. "Bizi din ile celp edip siyasetle dövmek mi, istiyorlar" diye sorular oluşuyor. Söylem ve eylem birlikteliğidir istedikleri. Yani özün ve sözün örtüşmesi. Dini siyasetine alet ve iktidarına basamak yapan "dindar siyasetçi" ve onun din soslu ideolojisi, dine hizmet bir yana tam aksine dine ve dindara en büyük zararı vermektedir. Dindarlığın azalması, ateizmin üç kat artmasını haber veren araştırma sonucu bile bunu teyit emektedir. Şeriat İslamın özü, kendisidir. Onu kötü gösteren ise ona uymayan eylem ve söylemleriyle onu kendine uyduranlardır. "Uyan ile uyduranı" fark edebilmeliyiz.

  • Gündüz Alp-2

    20.3.2019 15:11:10

    İslam Dünyasının hali, Bediüzzaman'ın "Şeriat âleme gelmiş; tâ İSTİBDATI ve ZALİMANE tahakkümü mahvetsin" sözünü tekzip eder vaziyette. Demokrasi görünümlü, sözde demokrasi libası giydirilmiş türlü isimler altında hükmünü icra eden baskı ve dikta rejimleri İslamın parlayan yüzünü de lekelemektedir. Bütün insanlığın muhtaç olduğu, özlemini dem ve damarlarına kadar hissettiği barış, huzur ve mutluluğu özünde fazlasıyla barındıran İslam, müntesiplerince hakkıyla temsil edilemediğinden hak ettiği tam yerini bulamamaktadır. Gerçi bunca perişaniyete rağmen dünyada en fazla ilerleyen, hüsnü kabul gören Hak Din'dir. Çünkü fıtridir, fıtrata hitap ediyor. Keşke biz de eylem ve söylemlerimizde fıtratı nazara alabilsek. İdeoloji ve zaaflarımızı din sosuyla, dini argümanlarla "dinin emri imiş" gibi kitlelere dayatmasak. Dinin siyasete temas eden yüzde birlik kısmını bile -haşa- "nalıncı keserine" benzettik. Fakat bu kadarcık kısmıyla bile kitlelerde dine karşı meyil ve muhabbet uyandıramadık.

  • Gündüz Alp

    20.3.2019 14:56:31

    Sayın Güleçyüz, kanaatim odur ki, işin özünü ve ruhunu terk edip şekil ve kabuk kısmıyla ülkeyi dizayn etmek isteyen siyasal İslamcı ya da benzeri ideolojik yaklaşımlar, dine meyil uyandırmaktan daha çok dinden uzaklaşmaya hizmet etmektedirler. Ahvalimiz ve gidişatımız buna şahitlik etmektedir. Mesela, işgalci düşmana karşı kullanılabilecek "Osmanlı tokadı" benzetmesi, siyaseten muhalif olan partilere ve onları oylarıyla destekleyen aynı ülkenin vergisini veren vatandaşları için de kullanılır ise, Osmanlının manevi şahsiyetine iyilik edilmiş olmaz. Kendilerine oy verenlere "cennetin anahtarını", "mahşerde hesap vermemeyi" vaat ederken, desteklemeyenleri "küfür" ile itham ederek ehl-i küfür muamelesi yapılırsa yine aynı kötü, menfi sonuç din için de geçerlidir. Ondan sonra da ağızla kuş tutulsa bile dine meyil ve muhabbet olmayacaktır. Bir bakıma şimdi yapılan da yaşanan da budur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı