"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şeriat ikidir

Kâzım GÜLEÇYÜZ
21 Mart 2019, Perşembe
Şeriatı anlamaya gayret ederken, Üstad Bediüzzaman’ın yaptığı “iki şeriat” tasnif ve tarifini atlarsak konu eksik kalır.

Eserlerinde bu konunun geçtiği yerlerden biri, Mektubat’ın sonundaki Hakikat Çekirdekleri bölümü:

“Şeriat ikidir: Birincisi; âlem-i asgar (küçük âlem) olan insanın ef’al ve ahvalini (fiil ve hallerini) tanzim eden ve sıfat-ı Kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır. İkincisi; insan-ı ekber (büyük insan) olan âlemin harekât ve sekenâtını (hareketlerini ve duruşlarını) tanzim eden, sıfat-ı İradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir.” (s. 810)

Şeriat tartışmaları bu eksende yürütülürse, birçok şey çok daha kolay anlaşılır, netleşir, aydınlanır ve şu anki görünümüyle adeta tam çıkmaz ve bir kördövüşü haline gelen kilitlenmeden de çıkılır.

Özellikle, Üstadın yanlış olarak tabiat diye isimlendirildiğini belirttiği ikinci şeriat tarifine odaklanacak bir fikir alış verişiyle çok verimli sonuçlar üretilir, gereksiz polemikler bitirilir ve mutabakat sağlanır.

Çünkü o tarifin kapsadığı alan, bilimlerin okuyup anlamaya çalıştığı kâinat kitabını içine alıyor. Astronomiden coğrafyaya, fizik, kimya ve biyolojiden matematiğe, botanik ve zoolojiden tıp ve eczacılığa... tüm fenler, semâ, arz ve canlılar âlemi sayfalarındaki sırları keşfe çalışıyor.

Her bir bilim dalı, kendi alanındaki varlıklara ve işleyişe dair Yaratıcının koyduğu fıtrî kanunları tesbit ve anlama gayretlerine paralel olarak sürekli gelişiyor.

Ve her bir fennin özü, esası, dayandığı nokta, Allah’ın güzel isimlerinden en az birine istinad ediyor. Üstadın verdiği örneklerle, mühendisliğin hakikati Adl ve Mukaddir isimlerine; tıbbın nihayeti Şâfî ismine; fenn-i hikmet (felsefe) Hakîm ismine dayanıyor. (Sözler, s. 415 ve 1020)

Keza bilumum sanatlar Sâni, Musavvir ve Müzeyyin; eğitim ve yönetim bilimleri Rab, Müdebbir ve Kayyum isimlerine...

Aynı manalar, tarihten antropoloji ve sosyolojiye, psikolojiden iktisat, hukuk ve siyasetbilimine, bilumum beşerî ilimler için de geçerli. Onlar da “insan-ı ekber” olan âlem kitabının sema ve arzdan sonra üçüncü cildini oluşturan “küçük âlem” insanla ilgili fıtrat kanunlarını inceliyorlar.

Şeriat-ı fıtriyenin kanunlarını…

Okunma Sayısı: 4050
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    21.3.2019 15:27:08

    Maaşallah devam..

  • Gündüz Alp-3

    21.3.2019 14:56:14

    Milletin mukaddes ve ortak malı olan din, işte böyle menfi tarzda eylem ve söylemlerde alet derekesine düşürüldüğü zaman, dine ve dindara karşı meyl-i muhabbet zıttına yani adavete dönüşebilir. Fani dünyanın fani iktidar, saltanat ve gücü ibka etmek için, baki gerçekleri alet olarak kullanan politikacılar dine hizmet ettiklerini ya da halkın daha dindar olacağını zannediyorlarsa, aldanıyorlar. "İstibdat ve zalimane tahakküm" kötü olmakla netice, semere ve meyvesi de kötüdür. Yani "kem âlattan kemalât olmaz." Olur diyen varsa mukni bir örnek göstersinler, lütfen. Siyaset yüzde bire tekabül ediyor. Yüzde doksan dokuzu yüzde bire üstelik menfi tarzda alet ve feda etmek ya da kurban vermek "dindarlık" değildir. Kendileri dışındakileri "patates dininden" gören ve gösteren politik İslamcı ya da siyasal dindarlıktan ziyade dine ve dindara taraftar, hürmetkâr, saygılı demokrat siyasetçi ve demokratik siyasetin, dine daha fazla meyil ve muhabbet uyandıracağına inanıyorum.

  • Gündüz Alp-2

    21.3.2019 14:41:32

    Bediüzzaman'ın ifadesiyle "istibdat ve zalimane tahakkümü kaldırmak için gelen şeriat" İslam dünyasında öyle bir vaziyet almış ki, sanki istibdat -haşa- şeriatın emri. Ülke bazında ve bölge çapında bir türlü demokrasi ve hukuk düzenini, toplumsal barış ve huzuru tesis etmeyi beceremiyoruz. Dini siyasete alet eden menfi siyaset taraftarları, dinin siyasete temas eden yüzde birlik kısmındaki yukarıdaki hakikati bile görmek ve göstermek istemiyorlar. Bu hakikat :"İstibdat ve zalimane tahakkümü kaldırmak." Her iki durum da İslam dünyasında var mı yok mu? "Yok" demek, hilaf-ı vaki bir beyan olur. Mesela, toplumsal barışı, huzuru ve birlikteliği zîr ü zeber eden "adavete muhabbet" şu anda envai türlü eylem ve söylemlerle var mı yok mu? "Evet var" diyorsanız, şeriatı, dindarlar olarak hakiki mana ve muhtevasıyla nasıl temsil ettiğiniz sorgulanmaz mı? Ve kötü temsil edildiğinde Kelâm sıfatından gelen şeriat, din ve dindar töhmet altında kalmazlar mı? Hakeza...

  • Gündüz Alp

    21.3.2019 14:26:45

    Sayın Güleçyüz, yaşantımızı tanzim eden birinci kısımdaki ihmal, hata ve kusurlarımız dolayısıyla şeriatın kötü algılanmasına sebep olunmaktadır. Tersi olsa, yani fiil ve ahvalimizle güzel temsil etsek, kitlelerde dine meyil ve muhabbet duyguları oluşacağı gibi şeriata yanlış ya da menfi anlamlar da vermeyecekler. Hoş ikinci kısma ait şeriatı da doymak bilmez hırsımız, kanaatsizliğimiz, bencilliğimiz, aşırı tüketim alışkanlığımız...gibi pek çok menfi tutum ve davranışlarımızla istismar ve suistimal etmekteyiz. Havayı da suyu da tabiatı da kirlettik. Bunlar da şeriat-ı fıtriyenin suistimal ve istismarıdır. Mesela, yaz mevsiminde bazen gittiğimiz piknik alanlarında gördüğümüz manzara şeriat-ı fıtriyeyi nasıl suistimal ettiğimizin kanıtlarıdır. Dolayısıyla her iki şeriat kısmında da vizr ü vebalimiz çoktur. Bazen bu vizr ü vebalin tokatlarını yemiyor da değiliz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı