"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şeriat, istibdadı kaldırmak için geldi

Kâzım GÜLEÇYÜZ
01 Mayıs 2019, Çarşamba
Bediüzzaman bir asrı aşkın bir zaman önce yazdığı eserlerde istibdadı Müslümanların en önemli problemlerinden biri olarak niteleyip, hürriyet ve meşrûtiyete sahip çıkmıştı.

Ona göre, İslâmın mazi kıt’asını tamamen istilâ etmesinin başlıca engellerinden biri istibdat ve baskı rejimleriydi. Bu durumu, İslâmın gönülleri fethetmesine set çeken bir engel olarak görmekteydi.

Yaratılışları gereği hürriyete muhtaç olan ve kendi toplumlarında yüzyıllar boyu çetin mücadeleler vererek hürriyetlerini kazanan insanlar, Müslüman rejimlerdeki baskı rejimlerine bakarak İslâm hakkında olumsuz kanaate sahip oluyorlardı.

Onun için, “Avrupa bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle şeriatı hâşâ ve kellâ istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm” diyen Üstad Bediüzzaman, devamla “Onların zannını tekzip etmek için meşrûtiyeti herkesten ziyade şeriat namına alkışladım” (Eski Said Eserleri, s. 123) diye ilân ediyor.

Ayasofya, Bayezid, Fatih, Süleymaniye gibi selâtin camilerinde medrese hocalarıyla talebelerine yaptığı konuşmalarda şeriatla meşrûtiyetin hakikî münasebetini açıklayıp, mütehakkimane istibdadın şeriatla alâkası olmadığını söylüyor; “Kavmin efendisi hizmetkârıdır” hadisinin sırrıyla “Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin” diyor (age, s. 121).

Onun bu gayret içinde olduğu devirde devletin başında Sultan Abdülhamid var.

Aradan bir asrı aşkın bir zaman geçti.

Ve iktidarda, birilerinin Abdülhamid’e benzeterek biat ettiği bir lider oturuyor.

Uygulamalar da, o lider ve ekibinin iktidarında rejimin baskıcı ve otoriter bir çizgiye kaydığını, hukuk ve demokrasi kriterlerinden ciddî sapmalar olduğunu, bütün muhaliflerin türlü kulplar takılarak tasfiye edilmeye çalışıldığını gösteriyor.

“Dindar” bilinen kadrolar eliyle oluşturulan bu tablo, Bediüzzaman’ın 1908’de gösterdiği gayretlerin önemini ve bugün de güncellenerek devam ettirilmesi gereğini net bir şekilde önümüze koyuyor.

“Din adına” yapılan istibdada öncelikle dindarların karşı çıkması zaruretini de...

Çünkü şeriat bunu gerektiriyor.

Okunma Sayısı: 2227
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    1.5.2019 18:43:44

    Mevcut halimize hem Batı dünyasına hem de İslam dünyasına kötü örnek oluyoruz. Yani temsilde hatalıyız. Bu halimizle İslam'a meyl-i muhabbet uyandıramayız. Dinden ve dindardan kaçışı sonuç verir. Zaten araştırmalar öyle olduğunu söylüyor. Dindarlık out, ateizm in. Mesela, "yalan altın çağını yaşıyor" ise, "yalana" bunu yaşatan nedir? Müslüman bir toplumda yalanın mergub meta, geçer akçe olmasını dindarlık ile nasıl telif edebiliriz? Adeta toplumsal bir yozlaşmanın merkezine doğru koşar adım yol alıyoruz. Siyasal, sosyal, ekonomik hayatta S.O.S sinyali üst üste ve yüksek volümden geliyor. Gerçeği bulma adına, sormadan, sorgulamadan kaçınmayalım. Bizi bu kadar kısa zamanda bu hale kimler nasıl getirdi? Bu anafordan nasıl kurtulabiliriz? Ülkede hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğünü hakim kılmak için dindarların daha fazla gayret göstermesi inançlarının gereğidir. Hatta mecburdurlar.

  • Gündüz Alp-2

    1.5.2019 18:30:45

    İktidar yanlıları bile ciddi anlamda vicdanen rahatsız olmuşlar ki, artık sağdan soldan bazen uyarıcı bazen eleştiri tarzında beyanat veriyorlar. Güç zehirlenmesi ve akıl tutulması yaşayan iktidar kulak verir mi? Vermesi gerekir. Aksi halde hem kendileri hem ülke zarar görecektir. 31 Mart yerel seçiminin sonucu açık ve nettir: Demokrasi ve hukuk. İttifaklar da bu iki temel üzerinde hareket ederse başarılı olacaklardır. Türkiye otoriter eğilimli bir yönetim de yönetim anlayışı da istemiyor. Bediüzzaman da bu noktadan hareketle dünün meşrûtiyeti bugünün demokrasisine sahip çıkıyor. Takipçileri ve eserlerini okuyanlar da zorlama ve suni tevillere başvurmadan, şeriat namına demokrasi ve hukuka sahip çıkmalı, istibdat ve tahakküm içeren antidemokratik rejime destek vermemelidir.

  • Gündüz Alp

    1.5.2019 18:20:35

    Sayın Güleçyüz, esefle ifade edeyim ki, Avrupalıların o zannını haklı çıkartan süreçten geçiyor, öyle bir dönem yaşıyoruz. İstibdatın ve tahakkümün farklı bir versiyonuyla yönetilen biz ve İslam Dünyası -yine maalesef- antidemokratik yönetimlere iş başı yaptırırken yine dini argümanları kullanmak suretiyle halk yanılmış, yanlış karar vermesine sebep olunmuştur. 16 Nisan halk oylamasını ve 31 Mart yerel seçim kampanyasını hatırlayın lütfen. Öne sürülen gerekçe ve argümanların hangisi İslam hakikatleriyle örtüşüyor. Evet, dini söylemler alet edilerek işbaşı yaptırılan demokrasi görünümlü istibdat herkesten önce dindarlar karşı çıkmalıydı. Fakat tam aksi oldu. Ancak bu yanılgı umarım uzun sürmeyecektir. Zira her gün farklı bir sorunla uyanıyoruz. Sorunun kaynağı da belli: İzlenen yanlış politikalar, yanlış yönetim anlayışı ve tarzında ısrar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı