"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Taassuba karşı tahkikî dindarlık

Kâzım GÜLEÇYÜZ
11 Ağustos 2018, Cumartesi
Üstad, 2. Meşrutiyet döneminde içtimaî ve siyasî gündem konularında fikirlerini beyan ederken, “dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan” olarak nitelediği dengesiz tavır ve yaklaşımlara özellikle dikkat çekiyor.

Ve buna karşı, akıl, ilim ve hikmet eksenli bir dindarlığın fikir temelini inşa ediyor.

Bunu yaparken, öncelikle dindarlığı ve “dine lâyık olmayan bârid (donmuş) taassub”u birbirinden ayırıyor ve muhakemesiz, dengesiz, körü körüne bağlılık anlamındaki taassubun kaynağını, aklı aydınlatacak modern fenleri okumamak olarak teşhis ediyor. Dünyanın yuvarlaklığını kabul etmeyen cehaleti eleştirirken, “Cahil dost düşmandan daha çok zarar verir” diyor.

Üstadın düşünce sisteminde Kur’an da, kâinat da aynı Yaratıcının kaleminden çıkıp birbirini tefsir eden kitaplar. İki ayrı şeriata vurgu yaparken, birinin insanın fiillerini tanzim eden din, diğerinin varlık âlemindeki işleyişi düzenleyen kanunlar olduğunu ve bunların gerek tabiat fenleri, gerekse beşerî ilimler olarak çok farklı bilim dallarına konu teşkil ettiğini belirtiyor.

Aynı zamanda din anlamındaki şeriatın, insan aklının kaydedeceği gelişmelere paralel olarak sonu olmayan bir tekâmül potansiyeline sahip olduğunu vurguluyor.

Üstad, medeniyetin getirdiği müsbet kazanımları “şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesi” olarak nitelerken de, bir başka çok önemli noktaya dikkat çekiyor.

Onun meşrutiyetle başlayıp cumhuriyet ve demokrasi ile devam eden yönetim biçimine, hukuk devleti, hak ve özgürlükler, ortak akıl, katılımcılık, şeffaflık, denetim gibi modern kavramlara hiç zorlanmadan, dinî referanslarla, Kur’an ayetlerine, hadislere, Asr-ı Saadet uygulamalarına atıf yaparak sahip çıkması, böyle bir düşünce sistemine dayanıyor olmasının tezahürü.

Tek adam ve tek fikir dayatmalarına itiraz edip karşı çıkması, taassuba dayalı zahirperest ve slogancı yaklaşımlara asla  itibar etmemesi, “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda ederim, fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil” diyerek kendisini bu anlayıştakilerden özenle ayırması da.

Tahkiki esas alarak, iyiniyeti safdilliğe dönüştürmenin yolunu kapatmış olması da.

***

-OHAL sonrası ihraçlarda savunma hakkı ve pasaport tahditlerinin kaldırılması https://youtu.be/aRqMqxmaHKQ  @YouTube aracılığıyla

Okunma Sayısı: 4127
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    11.8.2018 11:26:16

    "Dindarlık" veya "dinde hassas" imiş gibi ortaya konan bu fanatik tavır, taassubâne eylem ve söylemler, hakiki ve tahkiki Müslümanlığın önünde kalın bir perde gibi durmaktadır. Oysa hakiki dindar perde değil ayna olmalıdır. Tek başına 16 yıl ülkeyi yöneten "dindar iktidar" bu sürede ve süreçte, halka, şu sözü söyletmeliydi: "Helal olsun! İşte gerçek Müslümanlık budur!" Fakat ne dediler? "Müslümanlık bu ise..." veya "Böyle Müslümanlığın..." İslâm'ı da töhmet altında bırakmakla ve suizanna sebep olmakla yazık ettiler. Slogan düzeyinde, şekle indirgenmiş, içi boşaltılmış "dindarlık" argümanını iktidara monte ve alet ederek, basamak yaparak tekçi sisteme evrilen hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğü geri gelmedikçe bütün ülke, din de dindarlar da maddi-manevi) zarar görecektir. Hariçteki kavgaları, dahildeki olumsuzlukları bir tek sebebe irca ederek açıklamak mümkün mü? Bir olayın faili, müsebbibi, azmettiricisi, taraftarı, destekçileri...olmak üzere aktörleri de faktörleri de çoktur.

  • Gündüz Alp

    11.8.2018 10:48:40

    Sayın Güleçyüz, "dinde hassas" olmak ile mutaassıp olmak anlam açısından çok farklı. Muhafazakârlık da öyle. Bugün aşırı poltize olmuş bir Müslümanın siyaseten muhalif ve muarızına karşı tavrı "dinde hassas" olmaktan çok taassup göstermesinden kaynaklanıyor. Çünkü eylem ve söylemlerin "dinde hassas" olmakla açıklanacak bir tarafı yoktur. Hak, hukuk, adalet, hürriyet, ortak akıl, çoğulculuk, katılımcılık, denge-denetim, kuvvetler ayrılığı, demokrasi...gibi evrensel hale gelmiş, İslâm'a da uygun konuların görmezden gelinmesi, itibar edilmemesi, gözardı edilmesi, ülke yönetiminde ve iç-dış siyasette kullanılmaması kabul edilebilir şeyler mi? Ortak aklı ve iradeyi, tekçi sisteme havale eden bir Müslüman, taassubâne hareket ediyor demektir. Oysa Müslüman, taklitten ziyade tahkike yönelmelidir. Edille-i şer'iye (şer'i/dini deliller) dörttür:1.Kitap, 2.Sünnet, 3.İcma, 4.Kıyas. Siyasal İslamcıların eylem ve söylemleri bizim için hüccet ve delil değildir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı