"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstadın çağrısı

Kâzım GÜLEÇYÜZ
07 Mart 2019, Perşembe
Üstad 1943-4’teki Denizli hapsi, mahkemesi ve beraatinden sonra zorunlu ikamete tâbi tutulduğu Emirdağ’da “Adliye Vekili ve Risale-i Nur’la alâkadar mahkemelerin hâkimleriyle bir hasbihaldir” başlığıyla yazdığı bir mektuba “Efendiler, siz ne için sebepsiz bizimle ve Risale-i Nur’la uğraşıyorsunuz?” diye başlayıp şöyle devam ediyordu:

“Kat’iyen size haber veriyorum ki, ben ve Risale-i Nur sizinle değil mübareze (çatışma), belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü Risalei Nur ve hakikî şakirdleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye (gelecek kuşaklara) gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar.”

Devamında, eski İslâm terbiyesini alanların yüzde ellisi aramızdayken dahi millî-İslâmî an’anelere yüzde elli lâkaydlık gösterildiğini vurgulayan Üstad, “Elli sene sonra yüzde doksanı nefs-i emmareye tâbi olup millet ve vatanı anarşiliğe sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belâya karşı bir çare taharrîsi (arayışı), yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan men etti...” (Emirdağ Lâhikası, s. 54-6) diyordu.

Ve asıl hedefi ahiret olan Risale-i Nur’un dünyaya ait çok önemli hizmetlerinden birinin, millet ve vatanı anarşi tehlikesinden, gelecek nesilleri de dalâletten kurtarmak olduğunu yazıyordu.

Yine Said Nursî 1948-9’da talebeleriyle beraber tutuklu olarak yargılandığı ve yine beraat ettiği, ama temyizden dönen ilk mahkûmiyet kararında hükmedilen hapis cezasındaki süreyi tamamen keyfî ve hukuksuz bir şekilde cezaevinde tamamlamak durumunda bırakıldığı Afyon Mahkemesi’ndeki müdafaalarında, devleti idare edenlere şöyle sesleniyordu:

“Ben bekliyordum ki, ya Ankara, ya Afyon beni sorguda pek büyük meseleler için, Nurlar’ın o meselelere hizmeti cihetinde bir meşveret dairesine alıp bir sual-cevap beklerdim. Hem beklerdim ki, ‘Vatanımızda anarşiliğe inkılâb eden komünist tehlikesine karşı Nurlar’ın tesirleri ne derecededir ve bu mübarek vatan bu dehşetli seyelândan (cereyandan) nasıl muhafaza edilecek?’ gibi dağ misillü meselelerin sorulmasının lüzumu varken...” (Tarihçe, s. 857-8)

Kulak verilmedi; sonuç ortada.

Okunma Sayısı: 2645
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    7.3.2019 17:53:50

    Dünküler Bediüzzaman'ı dinlemek şöyle dursun susturmak için devleti seferber ettiler. Bugünküler ise versiyon değişikliğiyle ona ve ikazlarına karşı müstağni davranıyorlar. Anlam olarak aynı kapıya çıkıyor ve bizler de aynı sonuçları yaşıyoruz. Menfi siyaseti düstur edinenlerin hiç bir zaman, "Milletin imanını selamette görmek için cehennemin alevleri arasında yanmayı" göze almış Üstad bize ne diyor, diye düşündüklerini zannetmiyorum. Kendi ekibine bile kulak vermeyen, tekelci siyaset ve yönetim anlayışından Bediüzzaman'a kulak vermesini beklemek fazla iyimserlik olur. Nitekim bu "fazla iyimser" kitle salt "dindarlık" argümanına takılarak ona destek verdiler. Yine sonuç? Dini ve dindarı siyasetlerine alet ettiklerinden milli ve manevi değerlerde tahribat. Yani, dindarlık out ateizm in. Tahribatın yalnızca dine, maneviyata, milli değerlere bakan yönü yok ki. Toplumsal hayatın siyasal, sosyal, ekonomik katmanlarında da aynı tahribatın menfi/olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz.

  • Gündüz Alp

    7.3.2019 17:39:42

    Sayın Güleçyüz, Bediüzzaman'ın elli sene öncekileri uyardığı milli-manevi konulardaki lâkaydlık, bugün(elli sene sonra) lâkaydlık sınırlarını da çoktan aştı, toplumsal kriz, kaos, paradoks, tahribat şeklini aldı. Bunu en açık kanıtı şimdilerde siyasal menfaat uğruna, menfi siyaset hesabına dini söylemlerdeki absürtlük. Fani ve dünyevi makamları için kendilerine destek verenleri "ruz-ı mahşerde beraat vesikası" ve "mahşerde hesap sorulmaması" ile müjdeleyen(!) bu söylemler neyin göstergesidir? İşte Üstad nesl-i atiyi bu büyük tehlikeden kurtarmak için çağrıda bulunmuştu. Fakat heyhat! Onlar da kulaklarını tıkadılar bunlar da. Sonuç? Batının zorlamasıyla penceremizden giren demokrasi ve hukukun üstünlüğünü kendi ellerimizle kapıdan kovduk. Sonuçlarını da hep birlikte yaşıyoruz.

  • Abdullah Tunç

    7.3.2019 10:42:48

    Büyük ihtimalle bu mektup,1948-50 yolları arasında yazılmıştır.Elli sene sonra 1999-2000 yılllarına denk gel mektedir. Bu yıllardan sonra yüzde doksanı nefsine mağlup olacak de mektir.Yani içinde bulunduğumuz za man dilimi.İçtima-i hayata baktığımız da bu hali müşahede edebiliyoruz.Bu durum, yestehubbğneddünya alel ahi re ayetinin manasının toplumda ma'kes buluduğunu gösteriyor.Herkes derece derece bundan hissedardır. Acaba bu halimiz,yaşantımızla kade re nasıl bir fetva veriyoruz? ...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı