Risale-i Nur’u Diyanet üzerinden devlet tekeline alan hükümet kararnamesi, “Yayımı tarihinde yürürlüğe girer” kaydıyla birlikte Resmî Gazete’de yayınlandı.
Birinci maddenin ilk fıkrasında “Eser sahibi Sait Okur (Bediüzzaman Said Nursî) olan eserler” üzerindeki tüm hak ve yetkilerin Diyanet’e ait olduğu belirtiliyor. Bunların kaynağı da Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu olarak gösteriliyor. Daha doğrusu, torba kanuna tıkılan madde ile kanunun ilgili maddesinde yapılan değişiklik. (Dildeki ruhsuzluğa ayrıca dikkat!)
İkinci fıkrada, ekli listedeki eserlerin, aslına uygun olmak kaydıyla (ne demekse) işlenmesi, çoğaltılması, yayınlanması, (yine ne demekse) temsili veya (ve yine ne demekse) işaret, ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletilmesi Diyanet’e ya da onun izin veya yetki vereceği kuruluşlara tevdi ediliyor.
Görüldüğü gibi, bu izin ve yetki verilirken ne anlama geldiği meçhul kelimeler kullanılıyor. Meselâ “eserlerin işlenmesi” ne demek? Risalelerle ilgili şerh ve izah manasındaki çalışmalar da pekâlâ bu kapsama dahil edilebilir.
Keza eserlerin “temsil edilmesi” ifadesiyle kast edilen mana ne? Ne denilmek isteniyor?
Aynı şekilde, “işaret nakline yarayan” araç ne anlama geliyor? Ne işareti ve neyin nakli?
Eserlerin ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletilmesinin de Diyanet veya yetki vereceği kuruluşların iznine bağlanması, Kadir Akbaş’ın Meclisteki temaslarımızda dikkat çektiği öngörünün doğrulanması sonucunu ortaya çıkarıyor; radyo ve TV’lerdeki risale dersleri de zaptu rapt altına alınmak isteniyor.
Alabildiğine detaylı hazırlanan eser listesine baktığımızda da tuhaflıklarla karşılaşıyoruz.
Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Şualar’daki bütün bahisler Birinci Söz’den başlanıp On Beşinci Şua’ya kadar tek tek sıralanırken, peşinden Tarihçe ve lâhikalarla devam ediliyor ve Denizli Lâhikası gibi hiç duyulmamış bir kitap ismine de yer veriliyor. Eşref Edip’in “Küçük Tarihçe” olarak anılan kitabı da külliyata dahil ediliyor; dahası, Cevşen’in de içinde bulunduğu Hizbü’l-Envar ile ayetlerden derlenen Hizbü’l-Kur’an, Said Nursî’ye gelinceye kadar asırlardır okunagelen Delâilü’n-Nur (salâvatlar) ve de Namaz Tesbihatı dahi liste kapsamına alınıyor.
Eski devirlerde bu tür listeler “yasak kitap” bağlamında o mantıkla hazırlanıp tamim edilirdi; şimdi aynı eserleri “koruma” adı altında “devlet tekeli”ne almak için tanzim ediliyor.
Nutuk referanslı “yeni Türkiye” işte bu...
tweet 1: Said Yüce’ye göre, kalbinde zerre kadar iman taşımanın ölçüsü, kararname ile Risale-i Nur’a getirilen devlet tekelinden sevinç duymakmış...
tweet 2: Yeni Asya’yı kara propaganda ve menfaat hesabı ile suçlayarak yine haddini aşan Said Yüce’nin bu iftiralarını kendisine aynen iade ediyoruz.
tweet 3: Devlet tekelini eleştirenler için “menfaatleri zedelenenler” diyen ve iyi niyetli olmadıklarını iddia eden Ahmet Akgündüz yine zırvalamış.