Geçtiğimiz ayın son gecesinde İstanbul Kâğıthane’de bir yurt binası kepçelerle yerle bir edildi. Yıkılan binanın Süleyman Efendi Cemaatine ait bir öğrenci kursu ve yurdu olduğu belirtildi.
Olay sadece sosyal medyada bir ölçüde gündem olurken, onun dışında geçiştirildi.
Yıkım için Kâğıthane Sadabat Eğitim ve Kültüre Hizmet Derneği şu açıklamayı yaptı:
“Gerekçe olarak binanın eskiliği ve yıpranmışlığı ifade ediliyor. Halbuki belediye tarafından kabul edilen sertifikalı kuruluşların raporlarına göre binamız sağlamdır. Bunlar dikkate alınmayıp alelacele tahliyesi ve binanın yıkılması tam bir hukuk tanımazlıktır. 59 üniversite öğrencisi, 12 personel ve 7 ailenin hiçbir tebligat yapılmaksızın, eşyalarını bile toparlamasına fırsat vermeden, mahkemelerin kapalı olduğu bir zaman gözetlenerek mağdur edilmesi vicdanları sızlatan bir durumdur. Vebalini önce Rabbimize, sonra milletimizin derin idrakine havale ediyoruz.”
AKP kurucularından iken, 20 Temmuz sürecinde önce üniversitedeki görevinden, sonra kurucularından olduğu partiden ihraç edilen Fatma Bostan Ünsal, Çağlar Cilara’nın programında bu hadise için şunları söyledi:
“(Yurdun yıkımı) gece yarısı saat 4’te diye söylendi. Öğrenciler biber gazlarıyla uyanıp, eşyalarını alamadan sokakta kaldılar. 50 yıldır o bina var. Daha makul bir zamanda ve daha iyi şartlarda olması gerekiyordu.”
Olaya geçiştirme kabilinden değinip geçen Ahmet Hakan, yıkımın gerekçesini “Bina depreme dayanıklı değilmiş” olarak yazdı, ama ilgili dernek bu gerekçeye itiraz ediyor.
Geçen yıllarda bazı kurs ve yurt binalarının çöktüğünü veya ölümlü yangın facialarının yaşandığını hatırlıyoruz. Bu tür felâketlerin tekrarına meydan vermemek adına, ilgili ve yetkili kurumların gereken takipleri yapıp tedbir almaları elbette ki görevlerinin icabı.
Ama Kâğıthane’deki yurdun yıkımına gösterilen gerekçenin doğru olduğu farz edilse dahi izlenen yöntemin ve seçilen zamanlamanın hukukî, insanî ve medenî olduğunu iddia edebilmek pek mümkün görünmüyor.
Benzer bir tatsızlık, geçtiğimiz yıllarda Kasımpaşa’da bir caminin meşrutasındaki binada da yaşanmış ve hiç iyi iz bırakmamıştı.
“Cemaatler hedefte” algısının pompalandığı bir ortamda bu yıkım da öyle anılacak.