"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yine aynı fâsit daire

Kâzım GÜLEÇYÜZ
09 Ekim 2018, Salı
Bir zamanlar, sonradan “millî birlik ve kardeşlik projesi” adı verilen “çözüm sürecini konuşuyorduk. Büyük ümitlerle.

“Artık analar ağlamasın” söylemleriyle başlatılan bu süreçte, farklı kesimlerden seçilen—ve bazıları sonradan “hain” ilan edilen!—insanların bir araya getirildiği “âkil adam” heyetleri oluşturulmuş, bunlar değişik bölgelerde çalışmalar yapmışlardı.

Bazı iktidar önde gelenlerinin övgüler düzdükleri İmralı sakininin mektubu, Barzani ve Şivan Perver katılımlı Diyarbakır mitinginde meydandakilere okutturulmuştu.

Terör örgütünün bölgede “paralel devlet” kurma anlamına gelen faaliyetlerine ve şehirlere silah yığmasına bile göz yumulurken, operasyon izni isteyen güvenlik güçlerine “Sakın dokunmayın” talimatı verilmişti.

Ne zaman ki 7 Haziran 2015 seçiminde AKP tek başına iktidarı kaybetti, birkaç hafta içerisinde adeta düğmeye basılmışçasına terör tırmandırıldı ve aynı yıl 1 Kasım seçimleri o ortamda gerçekleştirildi.

O arada “Oslo’daki masa” da devrilmişti.

O gün bugündür, terörle mücadelede yine askerî yöntemler öne çıkmış durumda. Ve mücadelenin “başarı”sı, “etkisiz hale getirilen” teröristlerin sayısı ile ölçülüyor.

Operasyonlar hem sınırlarımız içinde, hem de Suriye ve Irak topraklarında devam ederken, son dönemde yetkili ağızlardan sıklıkla işittiğimiz söz hep şu oldu:

“Terörü bitirdik. Örgütün belini kırdık ve eylem yapabilme kabiliyetini yok ettik...”

Ama Mehmetçiğe zaman zaman ağır zayiat verdiren terör saldırılarının devam ediyor olması, bu sözleri maalesef havada bırakıyor.

Bu defa da, Batman-Gercüş olayında gördüğümüz gibi, “8 şehidimize karşı 800 terörist öldüreceğiz, en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar operasyonlarımız sürecek” söylemleri bir kez daha tekrarlandı.

Ama “öldürme” üzerine kurulu bir terörle mücadele stratejisinin âkıbeti, Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Bağbuğ’un yıllar önce devlet adına yaptığı özeleştiride çok açık ve acı bir şekilde ifade edilmişti:

“Örgüte bu kadar zayiat verdirdik, ama her defasında dağ kadrosu yenilendi, zira dağa çıkış ve katılımları önleyemedik.”

Türkiye aynı fâsit daireye yine döndü.

Çözüm sürecini ise hatırlayan bile yok.

***

Şehit haberleri gelmeye devam ediyor (7.2.18 tarihli scope yayınımız)

Okunma Sayısı: 5054
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    9.10.2018 11:41:48

    Toplumsal barış ve huzur için öncelikle gerilim ve kavga politikasının, menfi siyasetin, itham edici dilin acilen terki gerekmektedir. İki zıttın (kavga ve barışın) gerçek anlamıyla bir arada bulunması mümkün olmayacağına göre, hem kavga hem çözüm diyemeyiz. Kutsal Kitabımız bile, "Ve's'sulhu hayrun" (Nisa, 128) diyor. Hayır, iyilik ve güzellik barıştadır. Önemli bir konu da, barış ve çözümü istiyor muyuz, istemiyor muyuz? İstiyorsak, irade, istek ve iyi niyet olmalıdır. Ülkenin maddi-manevi kaynaklarını yutan, binlerce şehide mal olan bu beladan mutlaka kurtulmanın bir yolu bulunmalıdır. İlanihaye devamı mümkün mü? Bölge halkının, taşeron bir terör örgütü olan pkk'nın insaf ve himayesine terki herhalde düşünülmemektedir. O halde fâsit dairenin dışına çıkıp, sivil ve demokratik zeminde ülkenin geleceğini de ilgilendiren bu sorun mutlaka çözülmelidir. Ayrı iki millet ve iki devletten bahsetmiyoruz. Eşit haklara sahip, birinci sınıf, imtiyazsız vatandaşlar değil miyiz? O halde...

  • Gündüz Alp-2

    9.10.2018 11:02:20

    Doğu da Güneydoğu da Türkiye'nin bir parçasıdır. Ve oraların halkı da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Ülkenin ikbali ve istikbali ile toplumsal barış ve huzurumuz için çözümün mutlak surette gerçekleşmesi gerekmektedir. Birbirine iyice adavet/düşmanlık eden insanlar haline getirmeden, geleceğimizi tehdit eden kan kavgasına dönüşmesine fırsat vermeden bu sorunu çözebilmeliyiz. Onlarca "bir..bir"lerimiz varken sorunu çözme becerisini niçin gösteremiyoruz? 16 yıllık tek parti iktidarında ellerini tutan ve buna engel olan "bir başka el" mi oldu? "Dağa çıkış ve katılımları önlemenin" başka yolları niçin bulunamıyor? Sonuç getirmek bir yana terörü iyice azdıran politikalarda ısrarın sebebi nedir? Mesela, Haziran 2015 genel seçiminde iktidarını kaybedenler niçin diğer partilere hükûmet kurma ya da koalisyon imkanı tanımadı? Belki de geniş bir uzlaşı, mutabakat, koalisyon zemini oluşacak, çözüme gidilebilecekti. Ama buna izin verilmedi. Neden? Sorulacak o kadar çok soru var ki...

  • Gündüz Alp

    9.10.2018 10:31:44

    Sayın Güleçyüz, fâsit daireler yalnızca terörle sınırlı değil ki hemencecik çözülsün. Siyasal, toplumsal/sosyal ve ekonomik politikalarda da aynı fâsit daireleri yaşıyoruz. Onun için sonuç hep aynı oluyor: Çözümsüzlük! Mesela, çözüm için kurulan "masa"yı yine kuranlar devirdi. Niye? Âkil adamler heyeti çözüm için oluşturuldu. O da dağıtıldı ve bazıları "hain" oldu. Niçin? Dolmabahçe Mutabakatı okundu, Oslo, İmralı görüşmeleri yapıldı ama sonuç değişmedi: Çözümsüzlük! Şimdi yine başa döndük. Çözümü namlunun ucunda arıyoruz. Başta iktidar olmak üzere, muhalefet, stklar, kanaat önderleri, ilgili toplum kesimleri teröristi ve halkı ayırt ederek siyasal, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla ele alınmalı sivil, demokratik, meclis zemininde karşılıklı diyalog, müzakere, ortak akılla mutlaka çözüme kavuşturmak için irade, iyi niyet, samimiyet ve gayret ortaya koymalılar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı