"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çam Dağı’nda bir genç

Kübra ÖRNEK KORKMAZ
19 Mayıs 2018, Cumartesi 00:28
Bediüzzaman Mevlidi münasebetiyle geldiğimiz Isparta’ya, sabahın erken saatlerinde ulaştık.

İlk durağımız Barla oldu. Zira Barla, ehl-i imanın mânevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın telif edilmeye başlandığı ilk merkezdi. Üstad Bediüzzaman’ın, iman ve Kur’ân hakikatlerinin telifini engellemek için gönderildiği bu tenha menzil, dinsizliğin oyunlarını bozarak dünyaya açılan pencere oldu. Sonra ise, tefekkür menzili olan Çam Dağı’na doğru yola koyulduk. Yolumuzun üstündeki Barla Kabristanı’na uğradık ve oradaki birbirinden değerli ağabeylerimize duâlar ettik. Üstadın soluduğu havayı solumak, O’na ilham olan menzilde bulunmak ruhumda derin hisler uyandırdı. Çam Dağı’na çıkarken sanki O’nu görecek gibi heyecan içindeydik. Farklı bir havaya büründük. Büyük ağabeylerimiz ve ablalarımızla birlikte yola koyulduk. Tabi önceden dağlar bayırlar aşılarak, yürüyerek gidilirmiş. Şimdi arabalarla rahat çıkabiliyoruz. Bu kadar rahatlığın hakkı nasıl verilir bilemiyorum. Bunu ancak okuyarak okutarak, belki daha çok yaşayarak verebiliriz. Arabayla uzun virajlı yolları aştık, nihayet Çam Dağı’na ulaştık. Geri kalan yeri yürüyerek çıktık. Hemen o menzillere ulaşmak için acele ediyorduk. Büyüklerimiz ağır alsalarda, biz hızla ulaşmaya çalıştık. Nihayetinde ulaştık. Çam ağaçları, dağlar büyük heybetleriyle bizi karşılıyordu. Üstadın ‘Barla Denizi’ dediği Eğirdir Gölü sise bürünmüştü. Etraf yemyeşil, kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüyordu. Bir bahar var gelecek, der gibi ümit veriyordu. Uzunca temaşa ettik, yol arkadaşlarımızla tefekkür ettik. Bediüzzaman’ın “Ben bu menzilleri, Yıldız Sarayı’na değişmem.”1 ifadesini anlamaya çalıştık. Neydi bu gurbette büyük ufuklar açan sır? Yalnızlıkta nur mu vardı? Bir genç olarak, bunu anlamaya çalıştım. Bir parça hisselenmek de yetiyormuş. Umuma elbet muhtacız, ancak kendi enfüsi tefekkürümüzü, iç hesaplaşmamızı yapamazsak korkarım bu dâvâyı kaybederiz. Bediüzzaman’ı, gençlikten ihtiyarlığa götüren bu halet-i ruhiyeye hepimizin ihtiyacı var. 

Sonra açıldı sayfalar, “Ben şimdi Çam Dağı’nda, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim”2 diye başlayan mektup çok manidar geldi. Derin tefekkürlere daldık. Barla gibi tenha bir köyden, dünyanın en ücra köşesine kadar uzanan bir Nur Hizmeti böyle başlamıştı. Yalnızlıkta bir nur vardı. Üstad, o nuru bulmuştu. Biz gençler de dersimizi aldık. Gurbetler içerisinde ihtiyarlığı hatırlatan bu hali bir nebze olsun anlasak, her şey çok değişecek. Sonra bir rüzgâr esti, derin sis yavaşça dağıldı. İnşallah bu derin tefekkürler, gençlerin maddî manevî gaflet sislerini dağıtarak, Nurlu sabahlara uyandıracak.

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 265.

2- Mektubat, s. 43.

Okunma Sayısı: 3447
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı