Asrın getirdiği tereddütler girdabında boğuşan gençlik, büyük bir imtihanla karşı karşıya.
His ve heva yönünden büyük tramvalara maruz kalarak, ahir zaman tahribatını yaşıyor. Kör hislerin anaforunda çırpınan bu gençler, kendilerine uzanacak şefkat ve merhamet elini bekliyor. Evet, toplumda en fazla şefkat ve merhamete ihtiyaç duyan kesim gençlerdir. Çünkü akıl, ruh ve kalbi devre dışı bırakan heva ve vehim, nefis ve şeytan marifetiyle çok büyük tahribatlar yapar. Buna karşılık Üstad Bediüzzaman şöyle bir çözüm sunuyor: “İşte ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine müptela ve endişe-i istikbâl ile istikbâlini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşrû dairedeki keyfe iktifâ ediniz; o, keyfinize kâfidir”1 Bu hakikatler, gayri meşrû dairedeki lezzetlerin içerisinde bin elem olduğunu beyan ederek ufkumuzu aydınlatıyor.
Yine başka bir ifadeyle “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”2 diyerek bizlere hakikî saadetin imanla mümkün olduğunu söylüyor. Ölü kalpleri ve ruhları dirilten bu mesajlar, gençlerin manevî dünyalarında makes buluyor. Ve onları hayata bağlıyor. Kalp ve ruhlarında derin yaralar açan günahları iman ilâcıyla tedavi ediyor. Evet kalbî ve ruhî hastalıkların ilâcı iman vitaminleridir. Gençliğin buna ihtiyacı var.
Asrımız hedonizm asrı olduğu için, ona çare ancak Kur’ân eczanesindeki iman ilâçlarıdır. Hayatını İman ve Kur’ân dâvâsına veren Bediüzzaman, bizlere muazzam bir reçete sunuyor. Hakikî zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç ve hayattaki saadet’in yalnız imanda ve imân hakikatleri dairesinde olduğunu söylüyor. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırıyor.
Bütün problemlerin Allah’ı tanımamaktan kaynaklandığını düşünürsek, ilk önce iman-ı billah tohumları ekilmelidir. Çünkü O’nu tanıyarak iman edebiliriz. Gençlikte sağlam bir iman kazanıldığında ahlaki ve insanî özelliklere önem veren bireyler yetişir. Bu da toplumu erozyonlardan kurtararak, çağlar ötesine götürür. Zamanın getirdiği tahripler ancak bu sayede aşılır. Bu sayede elmas kıymetindeki gençlik, ebediyete ulaşır.
Dipnotlar:
1. Sözler, s. 130.
2. Kastamonu Lâhikası, s. 217.